AdBlock kullandığınızı tespit ettik.

Bu sitenin devam edebilmesi için lütfen devre dışı bırakın.

Türklerde denizciliğin başlaması ve gelişmesi

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
350.999
Çözümler
1
Tepkime puanı
17
Puan
308
Yaş
36
Türk denizciliğinin başlangıcı, Türk denizciliği ne zamanbaşladı, Türk denizciliğinin gelişimi

TÜRK DENİZCİLİĞİMİZİN GELİŞİMİ


Türk denizciliğimiz ve gemilerimizin geçmişi ile savaş denizciliğimizin geçmişi ortaktır. Hem savaş bahriyesinin hem de ticari bahriyenin gemileri aynı tezgahta (Tersane-i Amire-de) yapılmaya başlanmış olmakla beraber, kısa süre sonra iki gemi grubunun birbirinden ayrılması gerektiğinin farkına varıldı. Ardından da ticari gemicilik (denizcilik demek gerekiyor ancak gerçek anlamıyla denizcilik serbest girişimciliği göremiyoruz) süreci başladı. Ancak bu süreç hiçbir zaman Batı'daki gelişmiş denizci ulusların düzeyine ulaşamadığı gibi, planlandığı hız ve sistematik içinde de yürütülemedi.

Denizciler ile tüccarlar arasında belirli anlaşmazlıkların bulunmasına karşılık, Avrupa'daki yöneticiler devletlerinin gelişimi, zenginliği, bağımsızlığı ve savunması açısından denizin önemini kavramışlardı. Avrupa'nın kurulmasında ve ardından Avrupa kimliğinin oluşmasında bu olgu önem taşımıştır. Bu olgu İtalyan kentlerine bakıldığında kolayca doğrulanır; ne Venedik ne Cenova ve hatta ne de Floransa denizden destek almadan o üstün konuma ulaşabilirdi. İber yarımadası çeşitli durumlar sergiler: Katalonya ve Valencia Krallığı denizsiz düşünülemezdi; Kastilya, Cantabria kıyılarındaki etkinlikle ayakta kalabilirdi ama üç yanını çevreleyen Katolik krallıkların çağını beklemek zorunda kalırdı -Akdeniz, Endülüs ve Bask-Portekiz her şeyini denize borçluydu ama ancak 1385'te Aljubarrota'da sona eren ve Kastilya zincirlerinden kurtulmasını sağlayan savaşın ardından bunun ayrımına vardı. Aynı şey denizlerdeki kaderi ancak Yüz Yıl Savaşı'nın sonunda anakaradan sürüldükten sonra ortaya çıkan İngiltere için de söylenebilir ama İngiltere daha çatışmalar sırasında adalı konumunun getirdiklerini hissetmişti ve gelecekteki tüm tarihi bu çerçevede belirlenecekti. Aynı zamanda Fransa da savunmasının ve ticari çıkarlarının gerektirdiklerinin ayrımına varmış ve daha 13. yüzyılda Philippe August yönetiminde buna yönelik bir dizi adım atmıştı; 14. yüzyılda V. Charles ve 16. yüzyılda XII. Louis'den II.Henry'e kadar olan tüm kralların yönetimi altında bu girişimleri sürdürecekti. Böylece 16. yüzyıla değin Avrupa krallıkları zamanla ama ayrı ayrı denizlerdeki çıkarlarının ayrımına vardılar.Bu ayrımın adı da ekonomik çıkardı.

Denizcilik yalnızca bir askerî donanma gücü olarak değil, bilim, endüstri ve ticaret olarak da denizcilik sektörünün gelişmesi demektir. Denizcilik gücü ticari ve savaş bahriyesinin birlikte hareket etmesini ifade eder. Osmanlı deniz gücü 15. ve 16. yüzyıllarda Akdeniz'in stratejisini belirleyen en büyük güçtü. Doğu Akdeniz ticaret yolu tamamen Osmanlı denetimi altındaydı.

İnsanlık tarihi yerinde saymayıp keşif ve icatlar ardı ardına patlayınca bunlara ayak uyduramayan Osmanlı'nın 17. yüzyılda içine düştüğü duraklamadan[1] denizcilik kurumları da payına düşeni almıştır. Özellikle Avrupalıların yeni bir hamle yaparak, kalyon olarak adlandırılan yüksek güverteli gemileri savaş ve ticaret gemisi olarak kullanmaya başlamaları, Osmanlılar'ın okyanuslara açılmadıkları için buna çok geç geçişleri, Osmanlı denizciliğini 17. yüzyılda önce bir duraksatacaktır. Bu durum, 1682 yılında kalyonların Osmanlı harp filosunda ana unsur gemi olmalarına dek sürecektir.

Buna bakarak Osmanlı'da ticari bahriye olmadığı hükmü verilmemelidir. Ticaret-i Bahriye de 16. yüzyılda limanlar arası taşımacılığı ve ticareti denemiştir. 17. yüzyılda da yine özel kişilerin sahip oldukları gemiler bizim sularımızda, bizim kara topraklarımızda ticaret işine girmişlerdir. Hatta devlet bunlara bir olanak da tanımıştır. Herhangi bir deniz savaşı sırasında ticaret gemisiyle donanma hizmetine girenlere vergi muafiyeti koymuştur. Bu muafiyet 18. yüzyılda anlaşılamayan bir nedenle kaldırılmıştır. Bu yanlış karardan sonra deniz ticaretimizde yavaş yavaş zayıflama başlar.

Bu durum III. Selim zamanında dikkate alınacak, donanmanın ıslahıyla ilgili çıkarılan nizamname ve kanunnameler, bünyevi ticaret gemisi tabir olunan devlet ticaret gemilerinin kurulmasına kadar gidecektir. İlk olarak devlet ticaret gemisi kurulması düşüncesi III. Selim döneminde ele alınmış ve bunun için devrin zenginlerine birer gemi almaları ve bünyevi ticaret gemilerinin çoğaltılması hususuna gidilmesi emredilmiştir. Ve bunun yanında devlet de hem zenginlere[2] gemi aldıracak hem de kendi tersanelerinden devlet ticaret gemilerini çoğaltmak için gemiler inşa edecekti.

Ancak bu tasarı hem ülkenin içinde bulunduğu koşullar ve hem de Batı'daki devletlerin engelleyici siyasetleri nedeniyle gerçekleştirilememiştir. Yine de sivil deniz ticaret filosu kurulması ve deniz taşımacılığı öneminin anlaşılması bakımından temel oluşturmuştur denebilir.

Osmanlılar 18. yüzyılın mevcut koşulları altında tersaneyi ve ;bu arada "gemiciliği geliştirmek için yeni bazı atılımların yapılması gerektiğini de görmüştü. Bu inancın, bu değişimin özellikle 1770'lerden sonra kuvvet kazandığını söylemek mümkündür. 1770'lere kadar Osmanlı denizciliğinin önemli bir faaliyeti görülmemektedir. 1770 yılındaki Çeşme yangını tüm yöneticileri denizden gelecek tehlikeye karşı uyarmıştır. Denizden gelecek tehlike büyük bir korku halinde o tarihlerde herkeste egemendi. Osmanlı denizciliğinin bu tarihten itibaren vizyon kazandığını ve bazı adımlar atma çabası gösterdiğiniz saptamaktayız. Denizciliğin önem kazanması III. Selim döneminde Duraklama dönemine göre oldukça ileri düzeydedir.

III. Selim ile başlayan değişim ve yeniliklerde, ekonomik politika bağlamında denizcilik önemli bir yer kazanmaya başladı, Fakat böyle olmasına rağmen III. Selim'in denize, denizciliğe vermiş olduğu önem nedeniyle İrad-ı Cedid [3]hazinesi denizcilikle ilgili bazı masrafları da sonunda üstlenmek zorunda kaldı. Bu masraflardan en önemlisi kalyonlar nevacüdü, yani kalyonlarda çalışan personelin maaşlarıyla ilgili giderlerdir.

Padişah III. Selim denizciliğin önemini, deniz ticaretinin gerekliliğini kavrayarak İrad-ı Cedid hazinesinden önemli bir miktarı denizcilikle ilgili konulara seferber etmiştir. Bu sadece kalyonlar nevacüdü adını verdiğimiz cari harcamayla ilgili gider olarak kalmamış, III. Selim zamanında tersanede havuz yapılması için de önemli meblağlar İrad-ı Cedid hazinesinden harcanmıştır.



Tersane-i Âmire adıyla teşkilatlandırılan, Osmanlı'nın en büyük tersanesi 11 Kasım 1455 tarihinde Kasımpaşa Camialtı Meydanı denilen yerde kuruldu. Bunu İzmit, Gemlik, Sinop ve Girit tersanelerinin kuruluşu izledi.

III. Selim'e gelinceye kadar, yani 16. yüzyılda Türk tersaneleri yalnız Donanmayı Hümayun için gemi yapmıyor, öteki ülkelerin ticaret gemilerinin yapım siparişlerini de kabul ediyordu. Özellikle dönemin büyük denizci milleti olan Venediklilerin 1590-1616 yıllarında Türk tersanelerine gemi sipariş etmiş olmaları Türk gemi yapımcılığının Batı'nın gemi yapımcılığından ileri olduğu kabul edilmekteydi. Bu tercih durumu 1876 yılına kadar devam etti.

17. yüzyılın ortalarında Marmara ve Ege denizi adalarındaki Rum asıllı Osmanlı uyruklu gemi sahiplerine karşı, merkezleri İstanbul Yağ Kapanı'nda olan ve Hayriye tüccarları adıyla anılan, büyük yelken gemisi sahipleri vardı. Bunların elinde İstanbul limanına bağlı olarak 2600 adet büyüklü küçüklü yelkenli ticaret gemisi vardı. Bu gemilerden 600 tanesi büyük yelken gemisi idi. Bu denizcilik piyasasında 27.000 kadar kaptan ve gemi tayfası çalışmaktaydı.
 
Geri
Üst