Şeker Hastalığı Teşhisi ve Tedavisi

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
350.999
Çözümler
1
Tepkime puanı
17
Puan
308
Yaş
36
Merhaba değerli okuyucular. Geçen yazımda şeker hastalığının tarifini, sebeplerini,

kimlerde daha çok görüldüğünü, kaç çeşit şeker hastalığı olduğunu, şeker hastalığının

belirtilerini anlatmış ve tip II şeker hastalığı hakkında kısa bir bilgi vermiştim (zamanla tip I

şeker hastalığından da bahsedeceğim). Bu yazımda şeker hastalığının nasıl teşhis edildiğini

ve iyi tedavi edilmeyen şeker hastalarını bekleyen tehlikeli sonuçları (komplikasyonları)

anlatmaya çalışacağım.

Açlık kan şekeri 100 mililitre kanda 126 miligramı geçerse aşikar (açık-açığa çıkmış-

belirgin) şeker hastalığı teşhisi konur. Açlık kan şekeri 110-126 arası ve saf şekerle yapılan

yüklemeden iki saat sonra yapılan ölçümde kan şekeri 140 ile 199 arası ise o zaman gizli

şeker var demektir. Gizli şeker saptanan kişinin de aynı şeker hastası gibi diyet yapması

gerekir, böylece aşikar şeker hastalığının ortaya çıkması önlenir veya en azından geciktirilir.

Diyetine ve doktor tarafından önerilen tedavisine dikkat etmeyen şeker hastasında en büyük

hasarı damarlar, sinirler görür. Bu damarlar ile sinirler hangi organı ilgilendiriyorsa o

organlarda tahribat olur. Şekeri düzgün giden hastalarda ise risk çok fazla değildir. Şekeri

düzgün gitmeyen hastalarda kalp krizi veya inme (felç) riski şeker hastası olmayan insanlara

göre çok daha fazladır. Bunun da sebebi hızla ilerleyen damar sertliği yüzünden damarların

daralmasıdır. Daralan damarlardan kan geçişinin azalması ve yavaşlaması ile aynı zamanda

kanın pıhtılaşma eğiliminin artması yüzünden dokulara yeterli kan gidemeyince ilgili organlar

beslenemez ve vazifelerini yapamaz hale gelirler. Damarlardaki daralma ile birlikte akan

kanın yavaşlayıp pıhtılaşması tıkanıklık derecesine varırsa o zaman kalp damarlarındaki

tıkanma kalp krizine , beyin damarlarındaki tıkanma inmeye (felç) sebep olur. Eğer şeker

hastası sigara içiyorsa, şişmansa, hareketsizse, tansiyonu yüksekse, yağdan zengin

besleniyorsa ve kolesterol-trigliserid düzeyi yüksekse bu risk çok daha fazla ve tehlikeli

boyutlardadır. Böbrek damarlarının da kalp ve beyin damarları gibi aynı şekilde hasar

görmesi durumunda böbrekler beslenemez ve böbrek yetmezliği gelişir. Diabete bağlı böbrek

yetmezliği olan hastalar diyalize bağımlı hale gelebilir veya böbrek nakline gereksinim

olabilir. Şekeri yüksek seyreden ve kılcal damarlarında hasar meydana gelen hastaların sinir

liflerinde de hasar oluşur ve sinir sistemi bozulur, duyu sinirleri zarar görür. Duyu sinirlerinin

zarar görmesi halinde el ve ayaklarda parmak uçlarından yukarı doğru yayılan (özellikle

eldiven ve çorabın uzandığı bölgelere kadar) uyuşma-karıncalanma-keçeleşme-yanma olur.

Hastalar sıkıntılarını “sanki ayağımda çorap-elimde eldiven varmış da beni rahatsız

ediyormuş gibiyim“ diye ifade ederler. Bu belirtiler yüzünden bazen hasta çok sıkıntı çeker.

Bazı ileri vakalarda hasta ağrı duyusunu kaybeder öyle ki kalp krizi geçirse bile göğüs ağrısını

hissetmeyebilir halbuki kalp krizi geçiren hastayı doktora götüren en büyük belirti göğüs

ağrısıdır. Bu durumdaki hastalar kaplıcaya gitmemelidir zira sıcak havuzda sıcağı

hissetmedikleri için uzun süre havuzda kalırlar ve sıcak suya bağlı yanıklar meydana gelir

yani haşlanırlar. Damar sertliği sebebiyle daralan ayak damarlarındaki kan miktarının

azalması ayaklarda aşırı üşümeye sebep olur. Hasta kat kat yün çorap giyse bile ayakları

ısınmaz, ısınabilmek için ayaklarını sobanın dibine kadar sokar. İşte bu durumda ayağı yanar

ve yanığa bağlı ağrıyı hissetmez ancak yanık et kokusu ile durumun farkına varılır.

Örneklerini verdiğim bu çevrel sinirlerin tahribatı dışında bir de otonom sinir sistemi tahribatı

vardır. Otonom sinir sistemi kalp, akciğer, mesane (idrar torbası), mide, barsak, ter bezleri,

göz gibi organların çalışmalarını kontrol eden ve istem dışı çalışan sinir sistemidir. Bozulan

sinir sistemi hangi organı kotrol ediyorsa o organın çalışması bozulur. Örneğin idrar yapma

ile ilgili sinirler hasara uğrarsa mesane (idrar torbası) kontrolu bozulur ve hasta idrarını

tutamaz hale gelir. Bazı hastalar da tam aksine idrarını yapamaz ve mesane şişer, bu durumda

ancak tıbbi müdahele ile idrar torbası boşaltılabilir. Bu hastalara idrarını yapabilmesi için bazı

manevralar öğretiriz. Mide-barsak sisteminin sinirleri zarar görürse kabızlık veya kontrol

edilemeyen ishal atakları veya bazen ishal bazen kabızlık gibi her ikisinin de dönem dönem

görüldüğü barsak fonksiyon bozuklukları olabilir. Midenin çalışması yavaşlarsa bulantı-

kusma atakları olur, midede sıvı birikimine bağlı mide çalkantı sesi ortaya çıkar ve hasta çok

huzursuz olur. Yutma güçlüğü gelişen hastalar rahat yemek yiyemez. Kan basıncının

(tansiyonun) düşmesini önleyen mekanizmaların bozulduğu hastalarda aniden ayağa

kalkışlarda kan basıncı düşmesi önlenemez. Hastalar ayağa kalkınca, yataktan veya oturduğu

yerden doğrulduğunda baş dönmesinden, göz kararmasından, sendelemeden şikayet eder.

Soğuk sıcak hissi (ısı duyarlığı) bozulan hastaların bedeni çevredeki ısı değişikliklerine

uyum sağlayamaz. Terleme bozukluğu olan hastalar cilt hastalıklarına duyarlı hale gelir.

Gözlerde aydınlıktan karanlığa veya karanlıktan aydınlığa geçişlerde uyum bozukluğu

yaşanır.

Değerli okuyucular bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Şeker hastalarının diyet

yapmaması ve uygun tedavi yapılmaması halinde karşılaşabilecekleri olumsuzlukları, yaşam

kalitesinde uğrayacakları sıkıntıları hatta hayatı tehdit eden sistemik bozuklukları yazmaya

devam edeceğim. Hastalıksız, sorunsuz, sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür diliyorum
 
Geri
Üst