sanatın tarihçesi ve gelişimi
Sanatın doğuşu ve gelişimi
Sanat, insanlık tarihiyle birlikte oluşma evresine giren toplumsal bir olgudur. İnsanlık tarihinin geçirdiği evrimsel süreci sanat da yaşamıştır. Bu süreç içinde sürdüregelmiştir varlığını.
İnsanlar grup birlikteliği içinde yaşamaya, birlikte iş yapmaya başladıktan sonra insanlık tarihi hızlı bir gelişim göstermiştir. Bu başlangıç, insana ilişkin her şeyin başlangıcıdır. Dilin, sanatın, inancın, bilimin..
Sırasıyla el kol, gövde, yüz göz devinimleriyle ilkel bir iletişim dili doğar ilkin. Zaman içinde hayvansal seslenmelere uzanarak işlevi artar iletişim dilinin. Birlikte yaşama, ortaklaşa iş insan beynini hızla geliştirir. Bu gelişmeyle ilişkisi sonucu ellerini kullanmaya başlar insan. Doğadaki taşları, ağaç parçalarını araç olarak kullanmayı öğrenir. Sonra bunların daha kullanışlı benzerlerini yapmayı başarır.
Diyalektik bir etkileşim işinde sürer gider insanın insan olma süreci. Bu süreç içinde somut olarak ayrımlanan ilk ürün dildir.. İnsanlar deneyimlerini birbirlerine daha kolay aktarabileceklerdir artık. Birikimler gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir yolla taşınabilecektir.
Fizyoloji bilgini Pavlov'un da kanıtladığı gibi ortaklaşa iş insan beyninin yetkinleşmesini, bu yetkinleşmeyse insanın ruhsal dünyasının ortaya çıkmasını sağladı. Sanatın ortaya çıkışı, insanlığın bu dönemine rastlar..
Sanatın doğuşu ve gelişimi
Bilinen en eski sanat nesnesinin - üzerleri delinmiş bir salyangoz kabuğu dizisi - 75.000 yıl önceye dayanırsa da 100.000 yıl yaşında, muhtemelen boya saklamak için yapılmış kaplar da bulunmuştur.
Eski Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan, Eski Yunan, Roma, İnka, Maya, Olmek medeniyetlerinden günümüze birçok sanat eseri miras kalmıştır. Eski Yunan sanatı insan fiziğinin ideal oranlarda temsiline yoğunlaşmış, sonrasında Bizans ve Ortaçağ Avrupası'nda İncil ve dini motifler ağırlık kazanmış, bunları yücelten tarzlar geliştirilmiştir. Rönesans, fiziksel dünyanın resmedilmesi ve perspektifin sistematik olarak uygulanıp resimde üç boyut algısının oluşması yönünde teknikler geliştirmiştir.
Doğuda, İslam Sanatı'ında ikonografinin yasak olması nedeniyle geometrik şekiller, hat sanatı ve mimariye yoğunlaşılmıştır. Uzak Doğu'da da bu dönemlerde din, sanatsal üretime yön vermiştir. Hindistan ve Tibet renkli heykeller ve dans ön plana çıkarken dinsel resimler de bu pratiklerden beslenmiştir. Çin'de de kuyumculuk, bronz işçiliği, çömlekçilik, şiir, kaligrafi, müzik, resim, tiyatro gelişmiş, sanatsal eğilimler baştaki sülaleye göre değişiklik göstermiştir.
Batı'da 18.yy'da Aydınlanma ile birlikte rasyonel, saat gibi işleyen evren anlayışı gelişmiş, bu da Blake'in Newton'u kutsal bir geometrici gibi portrelemesi veya David'in propagandacı resimlerine yansımıştır. Daha sonra bu da yerini tepki olarak duygu ve birey olmayı ön plana çıkaran, akademik sanat, Sembolizm, İzlenimcilik, Fauvizm gibi 19.yy sanatsal akımlarına bırakmıştır.
20.yy sanat tarihi bitip tükenmeyen sanatsal arayışların yüzyılı olmuştur. Bu yüzden İzlenimcilik, Dışavurumculuk, Fovizm, Kübizm, Dadaizm, Gerçeküstücülük gibi akımların parametreleri, icat edildikleri yıllardan çok öteye gidemediyse de sonra gelen akımları etkiledi. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Modernizm kültüre hakim olmuş ve Theodor W. Adorno'nun 1970 yılında yayımlanan Estetik Teorisi kitabının açılış cümlesinde yazdığı gibi, "artık sorgulamadan kabul edilen şey, sanat hakkında hiçbir şeyin, ne sanatın kendisinin, ne sanatın dünya ile olan ilişkisinin, ne de sanatın varolma hakkının, sorgulamadan kabul edilemeyeceği."[18] Relativizm kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kabul edilmiş, bu da çağdaş sanat ve postmodern eleştiri dönemini başlatmıştı.
Sanatın doğuşu ve gelişimi
Sanat, insanlık tarihiyle birlikte oluşma evresine giren toplumsal bir olgudur. İnsanlık tarihinin geçirdiği evrimsel süreci sanat da yaşamıştır. Bu süreç içinde sürdüregelmiştir varlığını.
İnsanlar grup birlikteliği içinde yaşamaya, birlikte iş yapmaya başladıktan sonra insanlık tarihi hızlı bir gelişim göstermiştir. Bu başlangıç, insana ilişkin her şeyin başlangıcıdır. Dilin, sanatın, inancın, bilimin..
Sırasıyla el kol, gövde, yüz göz devinimleriyle ilkel bir iletişim dili doğar ilkin. Zaman içinde hayvansal seslenmelere uzanarak işlevi artar iletişim dilinin. Birlikte yaşama, ortaklaşa iş insan beynini hızla geliştirir. Bu gelişmeyle ilişkisi sonucu ellerini kullanmaya başlar insan. Doğadaki taşları, ağaç parçalarını araç olarak kullanmayı öğrenir. Sonra bunların daha kullanışlı benzerlerini yapmayı başarır.
Diyalektik bir etkileşim işinde sürer gider insanın insan olma süreci. Bu süreç içinde somut olarak ayrımlanan ilk ürün dildir.. İnsanlar deneyimlerini birbirlerine daha kolay aktarabileceklerdir artık. Birikimler gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir yolla taşınabilecektir.
Fizyoloji bilgini Pavlov'un da kanıtladığı gibi ortaklaşa iş insan beyninin yetkinleşmesini, bu yetkinleşmeyse insanın ruhsal dünyasının ortaya çıkmasını sağladı. Sanatın ortaya çıkışı, insanlığın bu dönemine rastlar..
Sanatın doğuşu ve gelişimi
Bilinen en eski sanat nesnesinin - üzerleri delinmiş bir salyangoz kabuğu dizisi - 75.000 yıl önceye dayanırsa da 100.000 yıl yaşında, muhtemelen boya saklamak için yapılmış kaplar da bulunmuştur.
Eski Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan, Eski Yunan, Roma, İnka, Maya, Olmek medeniyetlerinden günümüze birçok sanat eseri miras kalmıştır. Eski Yunan sanatı insan fiziğinin ideal oranlarda temsiline yoğunlaşmış, sonrasında Bizans ve Ortaçağ Avrupası'nda İncil ve dini motifler ağırlık kazanmış, bunları yücelten tarzlar geliştirilmiştir. Rönesans, fiziksel dünyanın resmedilmesi ve perspektifin sistematik olarak uygulanıp resimde üç boyut algısının oluşması yönünde teknikler geliştirmiştir.
Doğuda, İslam Sanatı'ında ikonografinin yasak olması nedeniyle geometrik şekiller, hat sanatı ve mimariye yoğunlaşılmıştır. Uzak Doğu'da da bu dönemlerde din, sanatsal üretime yön vermiştir. Hindistan ve Tibet renkli heykeller ve dans ön plana çıkarken dinsel resimler de bu pratiklerden beslenmiştir. Çin'de de kuyumculuk, bronz işçiliği, çömlekçilik, şiir, kaligrafi, müzik, resim, tiyatro gelişmiş, sanatsal eğilimler baştaki sülaleye göre değişiklik göstermiştir.
Batı'da 18.yy'da Aydınlanma ile birlikte rasyonel, saat gibi işleyen evren anlayışı gelişmiş, bu da Blake'in Newton'u kutsal bir geometrici gibi portrelemesi veya David'in propagandacı resimlerine yansımıştır. Daha sonra bu da yerini tepki olarak duygu ve birey olmayı ön plana çıkaran, akademik sanat, Sembolizm, İzlenimcilik, Fauvizm gibi 19.yy sanatsal akımlarına bırakmıştır.
20.yy sanat tarihi bitip tükenmeyen sanatsal arayışların yüzyılı olmuştur. Bu yüzden İzlenimcilik, Dışavurumculuk, Fovizm, Kübizm, Dadaizm, Gerçeküstücülük gibi akımların parametreleri, icat edildikleri yıllardan çok öteye gidemediyse de sonra gelen akımları etkiledi. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Modernizm kültüre hakim olmuş ve Theodor W. Adorno'nun 1970 yılında yayımlanan Estetik Teorisi kitabının açılış cümlesinde yazdığı gibi, "artık sorgulamadan kabul edilen şey, sanat hakkında hiçbir şeyin, ne sanatın kendisinin, ne sanatın dünya ile olan ilişkisinin, ne de sanatın varolma hakkının, sorgulamadan kabul edilemeyeceği."[18] Relativizm kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kabul edilmiş, bu da çağdaş sanat ve postmodern eleştiri dönemini başlatmıştı.