SoruCevap
Yeni Üye
- Katılım
- 17 Ocak 2024
- Mesajlar
- 350.999
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 17
- Puan
- 308
- Yaş
- 36
Mehdi, Deccal ve Hz. İsa'yı (as) Herkes Tanıyacak mı?
Hayır. Eğer İsa Aleyhisselam, Mehdi ve Deccal güneş gibi ap açık bilinecek derecede gelselerdi, akıl ve iradeyi kullanma imkanı kalmaz, herkes mecburen inanır, Ebû Bekirlerle Ebû Cehillerin farkı kalmazdı.
Gerçekten rivayetlerde anlatıldığı gibi, minare boyunda, alnında kafir yazılı, bağırdığında bütün dünya işitecek derecede gür sesli, iki kulağı arası otuz metreyi bulan bir eşeğe binen bir Deccal gelecek olsa, herkes ister istemez onu tanır, bu da imtihan sırrına ters düşerdi.
O halde nazari meseleler perdeli, derin, tetkik ve tecrübeye muhtaç olmalı ki, imtihandan maksat hasıl olabilsin; Ebû Bekirler yücelerin yücesine çıkarlarken, Ebû Cehiller de aşağıların aşağısına düşsünler. Yoksa irade elden alınırsa imtihanın sırrı bozulur.
İşte bu önemli sır sebebiyledir ki mûcizeler seyrek ve nadiren gösterilir. Kıyamet alametleri de, müteşabihat da bir derece kapalı ve tevilli olur. Yalnız güneşin Batıdan doğması böyle değildir; ap açık olduğu için artık tövbe kapısı kapanır; tövbe de, iman da kabul olmaz. çünkü o zaman Ebû Cehiller de imana kalkacak ve Ebû Bekirlerle eşit hale gelecektir.
Yine bu imtihan sırrı gereğidir ki, Deccalı Deccal namıyla beklememelidir. O, deccallık haysiyetiyle değil, baskıcı bir idareci olarak bilinir.(1) Onun içindir ki, birçokları onu tanıyamayacaklardır. Ancak nûr-u imanın dikkatiyle tanınabilirler.(2)
Deccal ve Süfyanı olduğu gibi Hz. Mehdi'yi de herkesin gündüz gibi ap açık bir şekilde tanıması beklenmez, beklenmemelidir de. Bu da imtihan sırrına ters düşer. öyle olmalı ki, her devir zamanlarında gelecekmişcesine Mehdiyi beklemeli, eski devirlerde de gelip geçtiği veya yaşadığı söylenebilmelidir.
Evet, Garaibü'l-Ehadis'te de belirtildiği gibi Hz. Mehdiyi herkes tanıyamayacak, ancak ehl-i irfan nûr-u imanla tanıyabilecektir.(3)
İsa Aleyhisselamın inişi de böyledir. Onu da herkes tanıyamaz. Ancak iman nurunun verdiği bir dikkatle bilinebilir. Evet, "Hz. İsa Aleyhisselam geldiği vakit, herkes onun hakiki İsa olduğunu bilmek lazım değildir. Onun mukarreb ve havassı (ona manen çok yakın olanlar), nûr-u iman ile onu tanır.(4) Yoksa bedahet derecesinde (apaçık bir sûrette) herkes onu tanımayacaktır."(5)
İnsan hangi konuyla çok meşgul olursa, o konuda uzmanlaşır. İmanen zayıf veya ciddi bir şekilde arayış içerisine girmeyen insan, zamanlarında da yaşasa, yanıbaşında da olsa Mehdi'yi de, İsa Aleyhisselamı da, Deccalı da göremez, görse de tanıyamaz.
Deccal, kendinin Deccal olduğunu bilir mi?
Deccal da, Süfyan da onca şerli icraatlarına rağmen, başlangıçta kendileri, kendilerini Deccal ve Süfyan olarak bilmezler.(6) Sonradan anlarlar.
Birçoklarının naklettiğine göre, İslam Deccalı "Ve't-tini ve'z-zeytûn"un manasını merak edip sorarmış. Sûredeki ahsen-i takvimde yaratılan insandan kendine, emin beldeden de yeni kurduğu şehre bir işaret arasa gerek. Oysa bu sûreden sonra gelen Alak Sûresindeki "Muhakkak insan çok çok azgınlaşır"(7) mealindeki ayet, hem mana hem de cifir hesabıyla onun zamanına ve şahsına işaret etmekte, namaz kılanlara ve camilere tağıyane tecavüz ettiğini göstermektedir. "Demek o istidraclı adam küçük bir sûreyi kendiyle alakadar hisseder. Fakat, yanlış eder, komşusunun kapısını çalar."(8)
------------------------
(1) Nursi, Şualar, s. 508.
(2) Nursi, Sözler, s. 310.
(3) Nursi, Tılsımlar s. 212.
(4) Nursi, Şualar, s. 498.
(5) Nursi, Mektûbat, s. 61.
(6) Nursi, Sözler, s. 310; Nursi, Şualar, s. 498.
(7) Alak Sûresi, 6.
(8) Nursi, Şualar, s. 514-515.
Hayır. Eğer İsa Aleyhisselam, Mehdi ve Deccal güneş gibi ap açık bilinecek derecede gelselerdi, akıl ve iradeyi kullanma imkanı kalmaz, herkes mecburen inanır, Ebû Bekirlerle Ebû Cehillerin farkı kalmazdı.
Gerçekten rivayetlerde anlatıldığı gibi, minare boyunda, alnında kafir yazılı, bağırdığında bütün dünya işitecek derecede gür sesli, iki kulağı arası otuz metreyi bulan bir eşeğe binen bir Deccal gelecek olsa, herkes ister istemez onu tanır, bu da imtihan sırrına ters düşerdi.
O halde nazari meseleler perdeli, derin, tetkik ve tecrübeye muhtaç olmalı ki, imtihandan maksat hasıl olabilsin; Ebû Bekirler yücelerin yücesine çıkarlarken, Ebû Cehiller de aşağıların aşağısına düşsünler. Yoksa irade elden alınırsa imtihanın sırrı bozulur.
İşte bu önemli sır sebebiyledir ki mûcizeler seyrek ve nadiren gösterilir. Kıyamet alametleri de, müteşabihat da bir derece kapalı ve tevilli olur. Yalnız güneşin Batıdan doğması böyle değildir; ap açık olduğu için artık tövbe kapısı kapanır; tövbe de, iman da kabul olmaz. çünkü o zaman Ebû Cehiller de imana kalkacak ve Ebû Bekirlerle eşit hale gelecektir.
Yine bu imtihan sırrı gereğidir ki, Deccalı Deccal namıyla beklememelidir. O, deccallık haysiyetiyle değil, baskıcı bir idareci olarak bilinir.(1) Onun içindir ki, birçokları onu tanıyamayacaklardır. Ancak nûr-u imanın dikkatiyle tanınabilirler.(2)
Deccal ve Süfyanı olduğu gibi Hz. Mehdi'yi de herkesin gündüz gibi ap açık bir şekilde tanıması beklenmez, beklenmemelidir de. Bu da imtihan sırrına ters düşer. öyle olmalı ki, her devir zamanlarında gelecekmişcesine Mehdiyi beklemeli, eski devirlerde de gelip geçtiği veya yaşadığı söylenebilmelidir.
Evet, Garaibü'l-Ehadis'te de belirtildiği gibi Hz. Mehdiyi herkes tanıyamayacak, ancak ehl-i irfan nûr-u imanla tanıyabilecektir.(3)
İsa Aleyhisselamın inişi de böyledir. Onu da herkes tanıyamaz. Ancak iman nurunun verdiği bir dikkatle bilinebilir. Evet, "Hz. İsa Aleyhisselam geldiği vakit, herkes onun hakiki İsa olduğunu bilmek lazım değildir. Onun mukarreb ve havassı (ona manen çok yakın olanlar), nûr-u iman ile onu tanır.(4) Yoksa bedahet derecesinde (apaçık bir sûrette) herkes onu tanımayacaktır."(5)
İnsan hangi konuyla çok meşgul olursa, o konuda uzmanlaşır. İmanen zayıf veya ciddi bir şekilde arayış içerisine girmeyen insan, zamanlarında da yaşasa, yanıbaşında da olsa Mehdi'yi de, İsa Aleyhisselamı da, Deccalı da göremez, görse de tanıyamaz.
Deccal, kendinin Deccal olduğunu bilir mi?
Deccal da, Süfyan da onca şerli icraatlarına rağmen, başlangıçta kendileri, kendilerini Deccal ve Süfyan olarak bilmezler.(6) Sonradan anlarlar.
Birçoklarının naklettiğine göre, İslam Deccalı "Ve't-tini ve'z-zeytûn"un manasını merak edip sorarmış. Sûredeki ahsen-i takvimde yaratılan insandan kendine, emin beldeden de yeni kurduğu şehre bir işaret arasa gerek. Oysa bu sûreden sonra gelen Alak Sûresindeki "Muhakkak insan çok çok azgınlaşır"(7) mealindeki ayet, hem mana hem de cifir hesabıyla onun zamanına ve şahsına işaret etmekte, namaz kılanlara ve camilere tağıyane tecavüz ettiğini göstermektedir. "Demek o istidraclı adam küçük bir sûreyi kendiyle alakadar hisseder. Fakat, yanlış eder, komşusunun kapısını çalar."(8)
------------------------
(1) Nursi, Şualar, s. 508.
(2) Nursi, Sözler, s. 310.
(3) Nursi, Tılsımlar s. 212.
(4) Nursi, Şualar, s. 498.
(5) Nursi, Mektûbat, s. 61.
(6) Nursi, Sözler, s. 310; Nursi, Şualar, s. 498.
(7) Alak Sûresi, 6.
(8) Nursi, Şualar, s. 514-515.