AdBlock kullandığınızı tespit ettik.

Bu sitenin devam edebilmesi için lütfen devre dışı bırakın.

Küreselleşme ve gerçekler

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
350.999
Çözümler
1
Tepkime puanı
17
Puan
308
Yaş
36
Küreselleşme anlayışı ile güçlü devletler, "ulusları bireysel*leştirmek" istiyor.
Bu güçler, karşılarında toplumlar görmek istemiyor.
Toplumsal bilinç yerine "bireysel bilinç"i koymağa çalışıyor.
Nasıl olsa para onlarda, teknoloji onlarda, onlar dünyanın ha*kimi...
Karşılarındaki en büyük engel, toplumsal kimlikler, ulusal kimlikler.
Kendilerini süper güç olarak görenler parayla, teknolojiyle ve *dev firmalarıyla ulusları etnik, dinsel ve kültürel parçalara ayırmak için akla gelmedik işler yapmaktalar.
Toplum istenmiyor, halk istenmiyor, hele ulus hiç istenmiyor.
Çünkü küresel sömürüye, küresel kültür yozlaşmasına karşı koyabilecek tek güç ulusal güçlerdir.
Çünkü toplumlar kendi kültürel kimlikleriyle yabancı kültürle*re karşı koyabilirler.
Daha şimdiden bu uygulamalar; sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar yaratmaya başladılar.
Yeni Dünya Düzeni, vahşi kapitalizmi pompalamak için sınıf mücadelesi döneminin geride kaldığını iddia ederek "topluluk ru*hu, onurlu yaşam ve adil toplum" gibi kavramlara karşı çıkıyor.
Öyle bir küreselleşme anlayışı ki; serbest pazar ekonomistleri, neredeyse "sendikalar da özelleşsin" diyecekler. Bunu söyleyemi*yorlar, ancak, sosyal güvenlik sistemini özelleştirmekten geri dur*muyorlar.
Ancak, bu küreselleşme anlayışı sadece gelişmekte olan ülke*lerde değil, gelişmiş ülkelerde de kaos yaratmaktadır.
Bu ülkelerde dahi insanlar "işsizlik ve yoksullaşma korkusu, gelecek korkusu, kimliğini kaybetme korkusu, yalnızlık ve iktidarsızlık korkusu" yaşamaktalar.
İnsanlar küreselleşmenin tehditleri altında "elinde olanı, gele*ceğini ve kültürünü" koruma çabasına girdiler.
Her ülke siyasi partilerinden, hükümetlerinden ve tabii ki en başta devletlerinden kendilerini korumalarını bekliyor ve istiyor.
Küreselleşme, uygulanan modeliyle, "toplumsal sorunların" ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Özelleşme etkisiyle işsizlik artarken, toplumsal yardımların yavaş yavaş uygulamadan kaldırılması her ülkede, toplumları, ümitsizlik ve yoksulluğa itmektedir.
Ekonomik gücü elinde bulunduranların emrine giren teknoloji; üretim alanlarını altüst ediyor, sanayi ve tarımda geniş işsizler or*dusu yaratıyor, esnaf ve sanatkarlar gittikçe yoksullaşarak yok ol*maya mahkum oluyor, aile yapısı dağılıyor, yaşam şartları dayanıl*maz boyutlara ulaşıyor.
Bu sorunlarla mücadele etmesi gerekli olan devlet ise, ekono*mik gücü elinde bulunduranlar tarafından her gün bu görevinden uzaklaştırılıyor.
Özetle; çoğunluk yoksullaşırken, bir azınlık ise giderek semir*mekte, yani zenginleşmektedir.
Küresel politikalar sonucu gelir dağılımı çalışanların aleyhine bozulmuş, üst gelir gruplarının ulusal gelirden aldıkları pay görül*memiş boyutlara çıkmış bulunmaktadır.
Küreselleşme, sermayeyi gerçek ekonomiden tamamen bağım*sız hale getirerek ülkelerin ekonomik dengesini ve sosyal yapıları*nı alt üst etmeye, uyarılara aldırmadan, devam etmektedir.
Parçalanmak istenen, yok edilmek istenen, toplumlar, yani uluslar, tıpkı Türkiye gibi....
Peki, küreselleşmenin bu acımasız dayatmasına karşı ne yapabilirler:
1- Her şeyden önce toplum “Ulusal Bilinci” diri ve canlı tutmalıdır.
2. Küreselleşmenin, vahşi kapitalizmin bir aldatmacası oldu*ğuna inançlarından hiçbir şekilde tereddüde düşmemelidir.
3.Ulusal Cephe kendi aralarındaki teorik tartışmalara son verip güç birliğine gitmelidir.
4. Artık sap ve saman tartışmalarının bir tarafa bırakılıp ey*lem birliğine gidilme zamanı çoktan gelmiş bulunmaktadır; Hatta geç bile kalınmıştır.
Çünkü, "Küreselleşme" olgusu “Ulus Devlet” anlayışı etrafında toplanmaya, safları sıkıştırmaya ve güçlendirmeye gerek ol*duğunu, bir kez daha göstermiştir.
Eğer, zengin toplumların daha zengin ve yoksulların daha yok*sul olması istenmiyorsa; insanın ikinci plana atılmasına, insanlık değerlerinin yozlaşmasına dur denilmek , gelir dağılımındaki uçuru*mun önüne geçilmek isteniyorsa, "Ulus” anlayışına, devletin sahiplenmesi yolunun tekrar açılması gerekmektedir.
Küreselleşme sürecine ancak "Ulusal" anlayışla karşı konulabileceğinden toplum önüne "yeni bir proje" ile çıkıl*malıdır.
Bu proje, küreselleşme ve yeni-liberalizm konusunda net ve açık olmalıdır. Yani, sosyal hedefleri ve değişimi halk yararı için amaçlamalıdır. Yeni-liberalizm anlayışının hakim olduğu bir dü*zende, bu daha insancıl bir kapitalizm olsa dahi, çalışanların gele*ceğinin olmayacağı, yoksulluktan kurtulunamayacağı gerçeğine inancı taşımalıdır.
Bu proje küreselleşmenin, kimsenin kontrol edemeyeceği ka*çan bir tren olmadığı düşüncesine sahip çıkmalıdır.
Açıkça görülüyor ki, küreselleşmenin yoksullaştırdığı toplum*ların geleceklerine sahip çıkabilmeleri için sosyal Kemalist politikalardan başka şansları bulunmamaktadır.
“Kemalist İlkelere” sahip çıkma, etrafında toplan*ma ve iktidar olma zamanı gelmiştir.
Konjonktür, hiçbir zaman bu kadar uygun olmamıştı, yeter ki, birbirine güvenilsin.
 
Geri
Üst