SoruCevap
Yeni Üye
- Katılım
- 17 Ocak 2024
- Mesajlar
- 350.999
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 17
- Puan
- 308
- Yaş
- 36
- Konu Yazar
- #1
Kadın Hakları, Kadın Hakları Nelerdir
Kadın hakları
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Kadın hakları, kadınların erkeklere eşit şekilde sahip olduğu sosyoekonomik, siyasi ve yasal hakların tamamına verilen isim.[1]
Kadın hakları kavramı özellikle 19 yy'da büyük önem kazandı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve kuruluşlar kadınların karşılaştığı sorunların ve ayrımcılıkların giderilmesi için çalışmalar yapıyor. Kadınların başlıca problemleri ise şunlar:
İş ve çalışma hayatında kadınlara yönelik negatif ayrımcılık.
Dünya çapında kadınların eğitim - öğretim hakkından yoksun veya ikinci planda bırakılması.
Bir çok devletin hukuki düzenlemelerinde kadın erkek ayrımı yapılması ve bilhassa miras hukuku ve medeni hukuk düzenlemelerinde kadınlara negatif ayrımcılık uygulanması.
Dünyada birçok bölgede, kadınların eş seçme, evlilik, boşanma ve diğer temel medeni haklarının tanınmaması.
Kadınlara yönelik fiziki şiddet ve psikolojik baskının en çağdaş ülkelerde bile tam anlamıyla kırılamamış olması.
Dünyada kadının durumu ile ilgili olgular
Ocak 2009 itibariyle Dünya nüfusu yaklaşık 6.8 milyar.[2] Bunun yüzde 49.7'si kadın. Yani kadın nüfusu 3 milyardan fazla.
Dünyadaki yaşlıların çoğunu kadınlar oluşturuyor.[2]
Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor.
Dünyada her 3 kadından 1'i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
Her 5 kadından 1'i hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor.
ABD'de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğrarken, Irak'ta nisan 2003'ten bu yana savaş sırasında ve sonrasında, en az 400 kadının tecavüze uğradığı İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporlarında yer alıyor.[3]
Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika kıtasında 135 milyondan fazla kadın sünnet ediliyor.
280 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1'i okuma yazma bilmiyor.[4]
Suudi Arabistan'da kadının oy hakkı 2011 yılında verildi, araba kullanması yasak.[kaynak belirtilmeli]
Dünyada 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunurken, 'namus savunması' Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezuella'nın ceza yasalarında yer alıyor.
İran'da çok istisnai durumlar haricinde kadının boşanma hakkı yok.[kaynak belirtilmeli]
İslam Şeriatıyla idare edilen ülkelerde bazı durumlarda[kaynak belirtilmeli] zina yapan kadın ve erkeklere recm cezası uygulanmaktadır.
Tüm dünyada sağlık çalışanlarının yüzde 75'i kadın.[kaynak belirtilmeli]
Siyasette ve iş dünyasında da kadınların oranı gelişmiş ülkelerde bile epey düşük.[3]
Gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar günde ortalama 20 litre suyu 6 km taşıyorlar.[2]
Afrika'daki hamile kadınların ölüm riski, Batı Avrupa'dakilerden 180 kat daha fazla.[2]
1.2 milyar yoksulun %70'ini kadınlar oluşturuyor.[2]
Mültecilerin %80'ini kadınlar oluşturuyor.[2]
Dünya'daki arazilerin sadece %1'i kadınlara ait.[2]
Okuma-yazma bilmeyen ve eğitim hakkından mahrum 1 milyardan fazla yetişkinin 2/3'ü kadın.[2]
İnternet kullanıcılarının %42'si kadın.[2]
OECD ülkelerindeki bilimsel ve teknik alanlardaki üniversite mezunlarının %30'u kadın.[2]
ABD'deki mucitlerin %10'u kadın.[2]
Dünyadaki mal varlıklarının 14 trilyon dolarlık kısmı kadınlara ait.[2]
Sadece Japonya ve Peru'da iş kuran kadın sayısı erkeklerden fazla.[2]
Haber veya röportajlara konu olanların %21'i kadın.[2]
Gazetecilerin 1/3'ü kadın olmasına rağmen, bölüm şefi, editör ya da patronların sadece %1'i kadın.[2]
Avrupa Birliği'ndeki cinsiyetler arası en yüksek gelir adaletsizliği yaklaşık %25 farkla, Kıbrıs, Estonya ve Slovakya'da görülüyor.[2]
Yeni üniversiteyi bitirmiş kadınlar, erkeklerden %20 daha az para kazanıyor. Bu fark 10 yıl içerisinde %31'e yükseliyor.[2]
1945 ila 1995 yılları arasında Dünya'daki kadın milletvekili sayısı 4 kat arttı. Bazı ülkelerde meclisteki kadın milletvekili sayısını artırmak için kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanıyor.[2]
İş hayatı
Kadınlar gerek iş bulma, gerek işten çıkarılma konusunda haksızlığa uğruyorlar. Birçok işyerinde kadın çalışanlara, aynı işi yapan erkeklerden daha az maaş ödeniyor.
Örneğin 2009 yılında yaşanan küresel ekonomik durgunluk en çok kadın çalışanları etkiledi. Ekonomik durgunluk karşısında işyerlerindeki çalışan sayısının azaltılmasına gidilirken, öncelikli olarak kadın çalışanlar işten çıkarıldı.[5]
Kadının konumunun daha düşük olduğu bazı toplumlarda kıdem tazminatı ödenmesini engellemek adına kadınlara işten çıkartma anlaşmaları imzalatılmaktadır.[5]
Asya ve Güney Amerika'da 10 ülkede yapılan araştırmaya göre, kadınlar genelikle iş güvencesi olmayan alanlarda iş bulabiliyor ve kırsal alanlardan büyük şehirlere gelmiş göçmen çalışanlar, gündelik işlerden aldıkları ücretlerle geçinmeye çalışıyor.[5]
Kadına karşı şiddet
Dünya kadınlarının 3'te 1'i hayatlarında en az bir kez evde şiddete maruz kalıyor. Bu şiddetin kaynağı genellikle eş veya sevgili oluyor.
Türkiye'de kadına karşı şiddet oranı gelişmiş devletlere oranla oldukça yüksek. Özellikle varoşlarda şiddete maruz kalan kadınların oranı %97'lere kadar çıkıyor.[6]
Kadının şiddete maruz kalmasının önüne Ekonomik ve Kültürel gelişme de engel olamıyor. Kadınlar kültürel düzeyleri ne olursa olsun fiziksel ve cinsel şiddet başta olmak üzere, tacizler,fuhşa zorlanma, zorla evlendirmeler,töre cinayetleri, zorla çalıştırma, eğitim özgürlüğünün kısıtlanması vs gibi birçok şiddet çeşidine maruz kalmaktadır. Türkiye'de yapılan bir araştırmada kadınların yüzde 49,9’ unun aile içi şiddete maruz kaldıklarını göstermektedir.[7]
Töre ve namus suçları
Gelişmekte olan bazı ülkelerde töre ve namus cinayetleri halen işleniyor ve normal kabul ediliyor. Namus cinayetleri özellikle güney Asya ve Ortadoğu ülkelerinin kabile hayatı süren toplumlarında yaygın. Namus cinayeti genellikle İslam ile özdeşleştirilse de özellikle Arap ülkelerindeki bazı Dürzi ve Hristiyan toplumlarında da namus cinayetlerine rastlanıyor. Namus cinayetleri en başta zina nedeniyle işlenirken, evlenmek istemeyen ya da boşanmak isteyen, hatta tecavüze uğrayan kadınlar da eşleri veya akrabaları tarafından öldürülebiliyorlar. Bu toplumlarda kadına hak görülen zulüm ve cezalar aynı "kabahati" işleyen erkeklere uygulanmıyor.
Başta Bangladeş olmak üzere Hindistan, Pakistan, Afganistan, Kamboçya gibi Güney Asya ülkelerinde erkeklerin öç almak için kadınların yüzlerine asit atması suçu çok yaygın. Bangladeş'teki Asit Kazazadeleri Derneği'ne göre, asit saldırısına uğrayanların yüzde 70'ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Yüzde 70'lik kesimin yüzde 30'u da 18 yaş altı genç kızlar. Asit atmanın "gerekçeleri" ise kıskançlık, aile içi şiddet, çeyiz ve toprak anlaşmazlıkları. Ucuza kolayca bulunabilen asit, kurbanlarda ağır yanıklara yol açıyor, yüzleri ve bedenlerinde ağır tahribat yaratıyor. Suçluların hemen hepsi erkeklerden oluşuyor ancak sadece yüzde 10'u kanun önüne getirilebiliyor.[8]
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
1857 yılında, ABD'de dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteğiyle, eşitsizliğe ve ayrımcılığa, uzun ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı mücadeleye başladıkları 8 Mart, ilerleyen süreçte, tüm dünya kadınlarının kutladığı bir gün haline geldi. 1857’den beri dünyanın birçok ülkesinde kutlanan bu gün 1977 yılındaki Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın Hakları ve Uluslararası Barış günü olarak kararlaştırılmış ve kadınların haklarının verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi. Böylece 8 mart Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde 'Uluslararası Kadın Günü' olarak kutlanmaya başladı.
8 mart, 19'uncu yüzyılın sonlarından bu yana kadınların talep ve özlemlerini dile getirmedeki kararlılıklarını sergiledikleri ve bu güne dek hiç de küçümsenmeyecek haklar elde ettikleri bir gün oldu. Kadınların daha eşit ve daha yaşanılır dünya için başlattığı mücadele, toplumların her kesiminde yankısını bulbuldu ve destek gördü. Günümüzde uluslararası insan hakları belgelerinde her insanın eşit ve özgür doğduğu, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine hiçbir ayrım gözetilmeksizin fırsat eşitliği çerçevesinde sahip olduğu ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın kabul edilemezliği ilkeleri yer aldı.
Avrupa’da Kadın Hakları
İlk Talepler
Kadınların politikaya katılımlarının ilk adımları Fransız devrimi sırasında, 1791 yılında Olympe de Gouges’in Kadın Hakları Bildirgesi’ni yayınlamasıyla atılmıştır. 1831 ve 1848 devrimleri esnasında da Fransa’daki kadınlar seçme hakkını talep ederken, İngiltere’de de Kadın Hakları için ilk çıkışlar 1832’de gelmiştir. Bunlardan başka da İskandinav devletlerinde kadınlar 1880’li yıllarının başlarında politik haklarını ilan etmişlerdir. Buna karşın Orta Avrupa’daki ilk talepler 1900’lü yıllardan sonra, bazı Akdeniz ülkelerinde de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmıştır.
Kadın Hakları hareketinin oluşumunu başlatan;
Sadece erkeklerin işine yarayan ve kadınları göz ardı eden seçim hakkı düzenlemeleri
İngiltere ve Avusturya’da olduğu gibi ayrıcalıklı kadınlar azınlığının sahip olduğu seçme haklarını düzenleyen seçim yasası
Sadece vatandaşlık haklarını değil, aynı zamanda da politik hakları elde etmeye çalışan kadın hareketlerinin güçlendirilmesi olmuştur.
Rusya, Avusturya ve Prusya devletlerinin hükmettiği Doğu Avrupa ülkelerinde, bağımsız bir kadın hareketi gelişememiştir. Buralarda, kadın haklarından daha çok bağımsızlık savaşı öncelik kazanmıştır.
Stratejiler ve mücadele yöntemleri
Bütün ülkelerde kadınlar, taleplerini ilk olarak gazetelerde ve bültenlerde duyurmuşlardır. Daha sonra da dilekçe ve yasama girişimi ile lobileşme ve halkla ilişkilere yönelmişlerdir. Protestan ülkelerde kadın hakları savunucuları imza listeleri oluşturmakla uğraşmışlardır. Böylece 1907 yılında İzlanda’da Kadın Hakları Birliği 11.000 kadının imzası ile kadınların da seçme hakkına sahip erkeklerin sayısı kadar olduklarını gösterebilmişlerdir. Sadece İngiltere ve Hollanda gibi devletlerde, 20. yüzyılın başlarında sokak protestoları ve gösteriler yapılmıştır.
Kurgusal hikâyeler ve tiyatro eserleri aracılığıyla eğitim çalışmaları İsveç’te yaygınlaşmıştır. İsviçre’de de 1920’lerde film ve ışıklı reklâmlar gibi modern reklâmlar kullanılmıştır. Daha sonraları kadın hakları talep ederken yüksük, kurşun kalem, sofra takımı ve cep aynası gibi günlük öğeler popüler olmuştur. En hayalperestleri de İngiliz Süfrajet’ler olmuştur; onlar kendi mağazalarını açmış ve erguvan, beyaz ve yeşil renkli “Corporate Identity”i (kimlik birliği) geliştirmişlerdir. Fransız eylemciler vergi boykotu ve medeni kanunun yakılması gibi isyancı eylemlerini yürütmüşlerdir. Ancak kendilerine taraftar bulamamışlardır. Bu olay, sadece İngiltere’de kitle hareketine dönüşmüştür. Büyük bir çoğunluk, eylemleri ılımlı bir şekilde düzenlerken, küçük bir azınlık 40–50 yıl sonra milletvekillerine saldırmak, pencere doğramalarını kırmak ve yangın çıkarmak gibi başarısız protestolar yapmışlardır. Yakalandıklarında da açlık grevi yapmışlardır.
Genel olarak onların endişelerini kültürel kabul çerçevesinde gidermek, seçme hakları hareketleri için önemli bir olgu olmuştur. Yerleşik cinsiyet ortamının, kadınlara resmi bir çıkış yolu önermediği anlaşılınca, güney Avrupa’da olduğu gibi siyasal hayata katılıma taleplerin meşruiyeti yönünde yeni kimlikler oluşturulmuştur.
Uluslararası Ağ
1904 yılında Berlin’de kadınların oy hakkı için bir dünya federasyonu kurulmuştur. Bu federasyonun amaçlarından birisi cinsiyetler arası oy hakkı mesafesini azaltmaktır. Bu federasyon hem kısıtlanmış taraftarların hem de bütün kadınların haklarını birleştirmiştir. Bütün yurttaş üye dernekleri oy hakkı için girişimde bulunmuşlardır. Dünya federasyonu, dünya çapında bir ağ için kendi düzenli kongrelerini yapan ve birçok ülkeden hakları için gelen kadınları destekleyen önemli bir araç olarak bir çatı organizasyonu oluşturmuştur.
Sosyalist kadınlar Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda birleşmiştir. İlk sosyalist Kadınlar Kongresi 1907 yılında Clara Zetkin önderliğinde Stuttgart’ta düzenlenmiştir. Zetkin’in yoldaşları erkek vatandaşlara tanınan genel oy hakkının aynısını tüm sosyal tabakaları kapsayacak şekilde kadınlar için de etmişlerdir. 1910 yılında Kopenhag’daki ikinci buluşmalarında kadınların seçme hakkı için mücadele günü olarak uluslararası bir kadınlar günü kararlaştırmışlardır (8 Mart). Birçok ülkede kadınların seçme hakkı için, ilk gösterileri düzenlemişlerdir.
Sınıf ve cinsiyet ayrımının kaldırılması
Genel kadın haklarını elde etme uğraşı, erkeklerin seçim hakkının kaldırılması uğraşı ile iç içe girmiştir. 1906 yılında, o dönemlerde Rusya’ya bağlı olan Finlandiya Grandüklüğü gibi çok az devlette her iki cinsiyet için genel seçme hakkı yürürlükte olmuştur. Erkekler kayıtsız şartsız seçme hakkına sahip oldukça kadınlar da bunun için daha uzun süreli mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Avrupa’nın tıpkı Yunanistan ve Bulgaristan’da gibi, erkek egemenliği önde olan en eski devletleri olmaları nedeniyle Fransa ve İsviçre sonradan bu hakkı elde etmişlerdir.
Bazı ülkelerde kadınların istekleri doğrultusunda ilk destekleyenler sosyal demokratlar olmuşlardır. Erkeklerin seçme hakkının genellenmesine duydukları ilgiye bağlı olarak ve kadınların desteğine ihtiyaç duydukları zaman, kadınların oy kullanma hakkıyla yakından ilgilenmişlerdir. Sık sık işçilerin seçme hakkını kabul ettirmek için kadınların seçme hakkının bir engel olabileceğinden endişe etmişlerdir.
Birçok devlette liberaller kadın seçme hakkı ile ilgilenmişlerdir. Ancak sonuç olarak liberal politikacılar bir ortak kabul diretmişlerdir ve sosyal durumun veya eğitimin bağlı olduğu bir politik katılımda bulunmuşlardır. Bu durumda kadın vatandaşların çoğunluğu sınırlanmış olsa da hemcinsleri için bir seçme hakkı talep etmişlerdir. İlk etapta, bir kısım kadın hakları savunucuları tarafından ilk adım olarak görülen, cinsiyet ayrımının kaldırılması gerçekleşmiştir; bunu daha sonra genel seçim hakkının elde edilmesi takip etmiştir.
Bütün Avrupa’da bir soru oluşmaya başlamıştır: İşçi sınıfına mı yoksa kadınlara mı öncelik verilmeli? Her bir taraf bu sorunun kendisi için olumsuz sonuçlar doğurmasından korkmuştur. Sosyalistler ve liberaller her şeyden önce kadınların oy haklarından tutucuların ve aşırı dincilerin fayda sağlamasından endişe etmişlerdir ve tutucu partiler kadınlara tanınacak oy hakları sayesinde sol ve liberal partileri güçlendirmesi tehlikesinden korkmuşlardır.
Kadın hakları
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Kadın hakları, kadınların erkeklere eşit şekilde sahip olduğu sosyoekonomik, siyasi ve yasal hakların tamamına verilen isim.[1]
Kadın hakları kavramı özellikle 19 yy'da büyük önem kazandı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve kuruluşlar kadınların karşılaştığı sorunların ve ayrımcılıkların giderilmesi için çalışmalar yapıyor. Kadınların başlıca problemleri ise şunlar:
İş ve çalışma hayatında kadınlara yönelik negatif ayrımcılık.
Dünya çapında kadınların eğitim - öğretim hakkından yoksun veya ikinci planda bırakılması.
Bir çok devletin hukuki düzenlemelerinde kadın erkek ayrımı yapılması ve bilhassa miras hukuku ve medeni hukuk düzenlemelerinde kadınlara negatif ayrımcılık uygulanması.
Dünyada birçok bölgede, kadınların eş seçme, evlilik, boşanma ve diğer temel medeni haklarının tanınmaması.
Kadınlara yönelik fiziki şiddet ve psikolojik baskının en çağdaş ülkelerde bile tam anlamıyla kırılamamış olması.
Dünyada kadının durumu ile ilgili olgular
Ocak 2009 itibariyle Dünya nüfusu yaklaşık 6.8 milyar.[2] Bunun yüzde 49.7'si kadın. Yani kadın nüfusu 3 milyardan fazla.
Dünyadaki yaşlıların çoğunu kadınlar oluşturuyor.[2]
Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor.
Dünyada her 3 kadından 1'i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
Her 5 kadından 1'i hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor.
ABD'de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğrarken, Irak'ta nisan 2003'ten bu yana savaş sırasında ve sonrasında, en az 400 kadının tecavüze uğradığı İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporlarında yer alıyor.[3]
Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika kıtasında 135 milyondan fazla kadın sünnet ediliyor.
280 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1'i okuma yazma bilmiyor.[4]
Suudi Arabistan'da kadının oy hakkı 2011 yılında verildi, araba kullanması yasak.[kaynak belirtilmeli]
Dünyada 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunurken, 'namus savunması' Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezuella'nın ceza yasalarında yer alıyor.
İran'da çok istisnai durumlar haricinde kadının boşanma hakkı yok.[kaynak belirtilmeli]
İslam Şeriatıyla idare edilen ülkelerde bazı durumlarda[kaynak belirtilmeli] zina yapan kadın ve erkeklere recm cezası uygulanmaktadır.
Tüm dünyada sağlık çalışanlarının yüzde 75'i kadın.[kaynak belirtilmeli]
Siyasette ve iş dünyasında da kadınların oranı gelişmiş ülkelerde bile epey düşük.[3]
Gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar günde ortalama 20 litre suyu 6 km taşıyorlar.[2]
Afrika'daki hamile kadınların ölüm riski, Batı Avrupa'dakilerden 180 kat daha fazla.[2]
1.2 milyar yoksulun %70'ini kadınlar oluşturuyor.[2]
Mültecilerin %80'ini kadınlar oluşturuyor.[2]
Dünya'daki arazilerin sadece %1'i kadınlara ait.[2]
Okuma-yazma bilmeyen ve eğitim hakkından mahrum 1 milyardan fazla yetişkinin 2/3'ü kadın.[2]
İnternet kullanıcılarının %42'si kadın.[2]
OECD ülkelerindeki bilimsel ve teknik alanlardaki üniversite mezunlarının %30'u kadın.[2]
ABD'deki mucitlerin %10'u kadın.[2]
Dünyadaki mal varlıklarının 14 trilyon dolarlık kısmı kadınlara ait.[2]
Sadece Japonya ve Peru'da iş kuran kadın sayısı erkeklerden fazla.[2]
Haber veya röportajlara konu olanların %21'i kadın.[2]
Gazetecilerin 1/3'ü kadın olmasına rağmen, bölüm şefi, editör ya da patronların sadece %1'i kadın.[2]
Avrupa Birliği'ndeki cinsiyetler arası en yüksek gelir adaletsizliği yaklaşık %25 farkla, Kıbrıs, Estonya ve Slovakya'da görülüyor.[2]
Yeni üniversiteyi bitirmiş kadınlar, erkeklerden %20 daha az para kazanıyor. Bu fark 10 yıl içerisinde %31'e yükseliyor.[2]
1945 ila 1995 yılları arasında Dünya'daki kadın milletvekili sayısı 4 kat arttı. Bazı ülkelerde meclisteki kadın milletvekili sayısını artırmak için kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanıyor.[2]
İş hayatı
Kadınlar gerek iş bulma, gerek işten çıkarılma konusunda haksızlığa uğruyorlar. Birçok işyerinde kadın çalışanlara, aynı işi yapan erkeklerden daha az maaş ödeniyor.
Örneğin 2009 yılında yaşanan küresel ekonomik durgunluk en çok kadın çalışanları etkiledi. Ekonomik durgunluk karşısında işyerlerindeki çalışan sayısının azaltılmasına gidilirken, öncelikli olarak kadın çalışanlar işten çıkarıldı.[5]
Kadının konumunun daha düşük olduğu bazı toplumlarda kıdem tazminatı ödenmesini engellemek adına kadınlara işten çıkartma anlaşmaları imzalatılmaktadır.[5]
Asya ve Güney Amerika'da 10 ülkede yapılan araştırmaya göre, kadınlar genelikle iş güvencesi olmayan alanlarda iş bulabiliyor ve kırsal alanlardan büyük şehirlere gelmiş göçmen çalışanlar, gündelik işlerden aldıkları ücretlerle geçinmeye çalışıyor.[5]
Kadına karşı şiddet
Dünya kadınlarının 3'te 1'i hayatlarında en az bir kez evde şiddete maruz kalıyor. Bu şiddetin kaynağı genellikle eş veya sevgili oluyor.
Türkiye'de kadına karşı şiddet oranı gelişmiş devletlere oranla oldukça yüksek. Özellikle varoşlarda şiddete maruz kalan kadınların oranı %97'lere kadar çıkıyor.[6]
Kadının şiddete maruz kalmasının önüne Ekonomik ve Kültürel gelişme de engel olamıyor. Kadınlar kültürel düzeyleri ne olursa olsun fiziksel ve cinsel şiddet başta olmak üzere, tacizler,fuhşa zorlanma, zorla evlendirmeler,töre cinayetleri, zorla çalıştırma, eğitim özgürlüğünün kısıtlanması vs gibi birçok şiddet çeşidine maruz kalmaktadır. Türkiye'de yapılan bir araştırmada kadınların yüzde 49,9’ unun aile içi şiddete maruz kaldıklarını göstermektedir.[7]
Töre ve namus suçları
Gelişmekte olan bazı ülkelerde töre ve namus cinayetleri halen işleniyor ve normal kabul ediliyor. Namus cinayetleri özellikle güney Asya ve Ortadoğu ülkelerinin kabile hayatı süren toplumlarında yaygın. Namus cinayeti genellikle İslam ile özdeşleştirilse de özellikle Arap ülkelerindeki bazı Dürzi ve Hristiyan toplumlarında da namus cinayetlerine rastlanıyor. Namus cinayetleri en başta zina nedeniyle işlenirken, evlenmek istemeyen ya da boşanmak isteyen, hatta tecavüze uğrayan kadınlar da eşleri veya akrabaları tarafından öldürülebiliyorlar. Bu toplumlarda kadına hak görülen zulüm ve cezalar aynı "kabahati" işleyen erkeklere uygulanmıyor.
Başta Bangladeş olmak üzere Hindistan, Pakistan, Afganistan, Kamboçya gibi Güney Asya ülkelerinde erkeklerin öç almak için kadınların yüzlerine asit atması suçu çok yaygın. Bangladeş'teki Asit Kazazadeleri Derneği'ne göre, asit saldırısına uğrayanların yüzde 70'ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Yüzde 70'lik kesimin yüzde 30'u da 18 yaş altı genç kızlar. Asit atmanın "gerekçeleri" ise kıskançlık, aile içi şiddet, çeyiz ve toprak anlaşmazlıkları. Ucuza kolayca bulunabilen asit, kurbanlarda ağır yanıklara yol açıyor, yüzleri ve bedenlerinde ağır tahribat yaratıyor. Suçluların hemen hepsi erkeklerden oluşuyor ancak sadece yüzde 10'u kanun önüne getirilebiliyor.[8]
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
1857 yılında, ABD'de dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteğiyle, eşitsizliğe ve ayrımcılığa, uzun ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı mücadeleye başladıkları 8 Mart, ilerleyen süreçte, tüm dünya kadınlarının kutladığı bir gün haline geldi. 1857’den beri dünyanın birçok ülkesinde kutlanan bu gün 1977 yılındaki Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın Hakları ve Uluslararası Barış günü olarak kararlaştırılmış ve kadınların haklarının verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi. Böylece 8 mart Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde 'Uluslararası Kadın Günü' olarak kutlanmaya başladı.
8 mart, 19'uncu yüzyılın sonlarından bu yana kadınların talep ve özlemlerini dile getirmedeki kararlılıklarını sergiledikleri ve bu güne dek hiç de küçümsenmeyecek haklar elde ettikleri bir gün oldu. Kadınların daha eşit ve daha yaşanılır dünya için başlattığı mücadele, toplumların her kesiminde yankısını bulbuldu ve destek gördü. Günümüzde uluslararası insan hakları belgelerinde her insanın eşit ve özgür doğduğu, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine hiçbir ayrım gözetilmeksizin fırsat eşitliği çerçevesinde sahip olduğu ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın kabul edilemezliği ilkeleri yer aldı.
Avrupa’da Kadın Hakları
İlk Talepler
Kadınların politikaya katılımlarının ilk adımları Fransız devrimi sırasında, 1791 yılında Olympe de Gouges’in Kadın Hakları Bildirgesi’ni yayınlamasıyla atılmıştır. 1831 ve 1848 devrimleri esnasında da Fransa’daki kadınlar seçme hakkını talep ederken, İngiltere’de de Kadın Hakları için ilk çıkışlar 1832’de gelmiştir. Bunlardan başka da İskandinav devletlerinde kadınlar 1880’li yıllarının başlarında politik haklarını ilan etmişlerdir. Buna karşın Orta Avrupa’daki ilk talepler 1900’lü yıllardan sonra, bazı Akdeniz ülkelerinde de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmıştır.
Kadın Hakları hareketinin oluşumunu başlatan;
Sadece erkeklerin işine yarayan ve kadınları göz ardı eden seçim hakkı düzenlemeleri
İngiltere ve Avusturya’da olduğu gibi ayrıcalıklı kadınlar azınlığının sahip olduğu seçme haklarını düzenleyen seçim yasası
Sadece vatandaşlık haklarını değil, aynı zamanda da politik hakları elde etmeye çalışan kadın hareketlerinin güçlendirilmesi olmuştur.
Rusya, Avusturya ve Prusya devletlerinin hükmettiği Doğu Avrupa ülkelerinde, bağımsız bir kadın hareketi gelişememiştir. Buralarda, kadın haklarından daha çok bağımsızlık savaşı öncelik kazanmıştır.
Stratejiler ve mücadele yöntemleri
Bütün ülkelerde kadınlar, taleplerini ilk olarak gazetelerde ve bültenlerde duyurmuşlardır. Daha sonra da dilekçe ve yasama girişimi ile lobileşme ve halkla ilişkilere yönelmişlerdir. Protestan ülkelerde kadın hakları savunucuları imza listeleri oluşturmakla uğraşmışlardır. Böylece 1907 yılında İzlanda’da Kadın Hakları Birliği 11.000 kadının imzası ile kadınların da seçme hakkına sahip erkeklerin sayısı kadar olduklarını gösterebilmişlerdir. Sadece İngiltere ve Hollanda gibi devletlerde, 20. yüzyılın başlarında sokak protestoları ve gösteriler yapılmıştır.
Kurgusal hikâyeler ve tiyatro eserleri aracılığıyla eğitim çalışmaları İsveç’te yaygınlaşmıştır. İsviçre’de de 1920’lerde film ve ışıklı reklâmlar gibi modern reklâmlar kullanılmıştır. Daha sonraları kadın hakları talep ederken yüksük, kurşun kalem, sofra takımı ve cep aynası gibi günlük öğeler popüler olmuştur. En hayalperestleri de İngiliz Süfrajet’ler olmuştur; onlar kendi mağazalarını açmış ve erguvan, beyaz ve yeşil renkli “Corporate Identity”i (kimlik birliği) geliştirmişlerdir. Fransız eylemciler vergi boykotu ve medeni kanunun yakılması gibi isyancı eylemlerini yürütmüşlerdir. Ancak kendilerine taraftar bulamamışlardır. Bu olay, sadece İngiltere’de kitle hareketine dönüşmüştür. Büyük bir çoğunluk, eylemleri ılımlı bir şekilde düzenlerken, küçük bir azınlık 40–50 yıl sonra milletvekillerine saldırmak, pencere doğramalarını kırmak ve yangın çıkarmak gibi başarısız protestolar yapmışlardır. Yakalandıklarında da açlık grevi yapmışlardır.
Genel olarak onların endişelerini kültürel kabul çerçevesinde gidermek, seçme hakları hareketleri için önemli bir olgu olmuştur. Yerleşik cinsiyet ortamının, kadınlara resmi bir çıkış yolu önermediği anlaşılınca, güney Avrupa’da olduğu gibi siyasal hayata katılıma taleplerin meşruiyeti yönünde yeni kimlikler oluşturulmuştur.
Uluslararası Ağ
1904 yılında Berlin’de kadınların oy hakkı için bir dünya federasyonu kurulmuştur. Bu federasyonun amaçlarından birisi cinsiyetler arası oy hakkı mesafesini azaltmaktır. Bu federasyon hem kısıtlanmış taraftarların hem de bütün kadınların haklarını birleştirmiştir. Bütün yurttaş üye dernekleri oy hakkı için girişimde bulunmuşlardır. Dünya federasyonu, dünya çapında bir ağ için kendi düzenli kongrelerini yapan ve birçok ülkeden hakları için gelen kadınları destekleyen önemli bir araç olarak bir çatı organizasyonu oluşturmuştur.
Sosyalist kadınlar Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda birleşmiştir. İlk sosyalist Kadınlar Kongresi 1907 yılında Clara Zetkin önderliğinde Stuttgart’ta düzenlenmiştir. Zetkin’in yoldaşları erkek vatandaşlara tanınan genel oy hakkının aynısını tüm sosyal tabakaları kapsayacak şekilde kadınlar için de etmişlerdir. 1910 yılında Kopenhag’daki ikinci buluşmalarında kadınların seçme hakkı için mücadele günü olarak uluslararası bir kadınlar günü kararlaştırmışlardır (8 Mart). Birçok ülkede kadınların seçme hakkı için, ilk gösterileri düzenlemişlerdir.
Sınıf ve cinsiyet ayrımının kaldırılması
Genel kadın haklarını elde etme uğraşı, erkeklerin seçim hakkının kaldırılması uğraşı ile iç içe girmiştir. 1906 yılında, o dönemlerde Rusya’ya bağlı olan Finlandiya Grandüklüğü gibi çok az devlette her iki cinsiyet için genel seçme hakkı yürürlükte olmuştur. Erkekler kayıtsız şartsız seçme hakkına sahip oldukça kadınlar da bunun için daha uzun süreli mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Avrupa’nın tıpkı Yunanistan ve Bulgaristan’da gibi, erkek egemenliği önde olan en eski devletleri olmaları nedeniyle Fransa ve İsviçre sonradan bu hakkı elde etmişlerdir.
Bazı ülkelerde kadınların istekleri doğrultusunda ilk destekleyenler sosyal demokratlar olmuşlardır. Erkeklerin seçme hakkının genellenmesine duydukları ilgiye bağlı olarak ve kadınların desteğine ihtiyaç duydukları zaman, kadınların oy kullanma hakkıyla yakından ilgilenmişlerdir. Sık sık işçilerin seçme hakkını kabul ettirmek için kadınların seçme hakkının bir engel olabileceğinden endişe etmişlerdir.
Birçok devlette liberaller kadın seçme hakkı ile ilgilenmişlerdir. Ancak sonuç olarak liberal politikacılar bir ortak kabul diretmişlerdir ve sosyal durumun veya eğitimin bağlı olduğu bir politik katılımda bulunmuşlardır. Bu durumda kadın vatandaşların çoğunluğu sınırlanmış olsa da hemcinsleri için bir seçme hakkı talep etmişlerdir. İlk etapta, bir kısım kadın hakları savunucuları tarafından ilk adım olarak görülen, cinsiyet ayrımının kaldırılması gerçekleşmiştir; bunu daha sonra genel seçim hakkının elde edilmesi takip etmiştir.
Bütün Avrupa’da bir soru oluşmaya başlamıştır: İşçi sınıfına mı yoksa kadınlara mı öncelik verilmeli? Her bir taraf bu sorunun kendisi için olumsuz sonuçlar doğurmasından korkmuştur. Sosyalistler ve liberaller her şeyden önce kadınların oy haklarından tutucuların ve aşırı dincilerin fayda sağlamasından endişe etmişlerdir ve tutucu partiler kadınlara tanınacak oy hakları sayesinde sol ve liberal partileri güçlendirmesi tehlikesinden korkmuşlardır.