Hoş Geldin!

Bize kaydolarak topluluğumuzun diğer üyeleriyle tartışabilir, paylaşabilir ve özel mesaj gönderebilirsiniz.

Şimdi Kaydolun!

Kadı Nedir, Kadı Kime Denir, Kadı Ne Demek Kısaca

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
350.999
Çözümler
1
Tepkime puanı
17
Puan
308
Yaş
36
Kadı Nedir,
Kadı Hakkında Bilgi


Kadı, HAKİMÜ’5-ŞER’l olarak da bilinir, İslam hukukunda şeriata göre hüküm veren yargıç.
Kadıların yetki alanı kuramsal olarak hem özel hukuka, hem de ceza hukukuna ilişkin davaları kapsıyordu. Ama uygulama zama­na ve mekâna bağlı olarak farklılık göstere- biliyordu. Örneğin Osmanlı Devleti’nde, Tanzimat sonrasında yalnızca miras, vakıf­lar, evlilik ve boşanma gibi konulardaki davalara bakıyorlardı. Başlangıçta, yani İslamın ilk dönemlerinde, kadıların yönetsel görevleri yoktu; yalnızca anlaşmazlıklarda hakemlik ediyor ve kendilerine ulaşan şikâ­yetleri karara bağlıyorlardı. Ama zamanla vakıfların yönetimini, yetimlerin ve kendi çıkarlarını gözetemeyecek durumda olanla­rın mülklerinin vasiliğini, ayrıca vasisi bu­lunmayan kadınların evliliklerinin denetimi­ni üstlendiler.
Kadıların ilk İslam toplumlarında çok önemli işlevleri vardı. Bu nedenle kadı olabilmek için birçok koşulu yerine getir­mek gerekiyordu. Kadı günahtan sakınan, erdemli, yetişkin ve özgür (köle olmayan) bir Müslüman olmalı, şeriatı iyi bilmeliydi. Fıkıh bilginlerinin büyük çoğunluğuna göre müçtehid olmayan kişinin kadı atanması caiz değildi; ancak içtihat düzeyinde bilgili kişilerin bulunmaması durumunda bir baş­kası da kadı atanabilirdi.
İkinci halife Hz. Ömer, İslam toplumunda ortaya çıkan her anlaşmazlığı kendisinin doğrudan çözmesi zorunluluğundan kurtul­mak amacıyla ilk kez kadı atadı. Hz. Ömer döneminden (634-644) sonra adaletin kadı­lar aracılığıyla yerine getirilmesi kurumlaştı. Abbasi halifesi Harun Reşid döneminde (786-809) Ebu Hanife’nin öğrencilerinden Ebu Yusuf’un başkadılık (kadi’l-kudat) gö­revine atanmasına değin kadılar davaları şeriatın temel kaynakları olan Kuran, sün­net, icma ve kendi içtihatlarına göre karara bağlıyorlardı. Ebu Yusuf’tan sonra, Abbasi ve Osmanlı dönemleri boyunca sistemleşen Hanefi fıkhı temel alındı.
Osmanlı döneminde gerek şer’î, gerekse örfî hukuk davalarına bakan; dolayısıyla ilke olarak, reayanın da sipahisini şikâyet edebildiği kadı mahkemelerinin varlığı, tı­mar sisteminin görece merkezî denetim altındaki işleyişi bakımından önem taşıyor­du. Kadılık görevine medreseleri bitiren ve mülazemet (adaylık) alan kişiler atanırdı. Kadılar atandıkları yerin askeri işleri dışın­da bütün yerel ve yönetsel işlerini de yürü­türlerdi. 16. yüzyılın ortalarına değin, gün­delikleri 40-150 akçe arasında olan bütün kadılar, bağlı oldukları yere göre Anadolu ya da Rumeli kazaskerleri tarafından atanır­dı. Gündelikleri 150 akçeden yukarı olan büyük kadıların atanması ise kazaskerin önerisiyle sadrazamca yapılırdı. 16. yüzyılın ortalarında kadılar padişahın onayı ile şey­hülislam tarafından atanmaya başladı.
Osmanlılarda kadılar, kuzat (kaza kadıla­rı) ve mevali (sancak ve eyalet kadıları) olmak üzere iki sınıftı. Kaza kadıları da Rumeli, Anadolu ve Mısır kadıları olmak üzere üçe ayrılıyordu. Bunlar bulundukları bölgenin kazaları dışında görev yapamaz­lardı. Örneğin bir Rumeli kazasında görev yapan kadılar Rumeli kazaskeri defterinde (akdiye defteri, sonraları tarik defteri) ka­yıtlı olur, Anadolu ya da Mısır kazalarına atanmazlardı. Rumeli kazaları önemlerine göre dokuz, Anadolu kazaları 10, Mısır kazaları da altı dereceye ayrılmıştı. Her bölgenin en üst dereceli kadılıkları sitte adını alır, sitte-i Rumeli, sitte-i Mısır biçi­minde ayrılırdı. Her bölgenin sitte derecesi­ne ulaşan kadılarına eşraf-ı kuzat denirdi. Sitte-i Rumeli’den seçilen iki kişi Rumeli kazaskeri divanında, sitte-i Anadolu ve sitte-i Mısır’dan seçilen iki kadı da Anadolu kazaskeri divanında danışmanlık yaparlar­dı. Bu danışmanlara tahtabaşı adı verilirdi. Bulundukları bölgenin kazalarında dolaşa­rak görev sürelerini tamamlayan kaza kadı­ları emekli olur ya da yasal bekleme süresi sonunda mevleviyete (sancak ve eyalet kadılıkları) geçerdi.
Mevleviyet düzeyindeki kadıların 300 akçe gündeliklileri sancaklarda, 500 akçe günde- liklileri de eyalet merkezlerinde kadılık yaparlardı. Mevleviyet rütbeleri aşağıdan yukarıya devriye mevalisi, mahreç mevalisi, Bilâd-ı Hamse aşamalarından oluşur, bunların üstünde de Haremeyn (Mekke ve Medine) kadıları ile İstanbul kadısı yer alırdı. Mansıb ve paye olarak ikiye ayrılan mevleviyet sınıfında İzmir paye-i mücerredi, Edirne paye-i mücerredi, devriye, mahreç, Bilâd-ı Hamse, Galata, İstanbul, Anadolu ve Rumeli payelerini alanlar, ertesi yıl mansıba geçerlerdi.
1869′da nizamiye mahkemeleri kurulunca, kadıların yetkisi şer’i yargıyla sınırlandı. 1914′te çıkarılan yasayla da kadılık koşulları ve şeriye mahkemelerinde bakılacak dava­lar belirlendi. 9 Nisan 1924′te yayımlanan 469 sayılı yasayla da şeriye mahkemeleri kapatıldı ve Türkiye’de kadılık unvanı kal­dırıldı.
 
Geri
Üst