AdBlock kullandığınızı tespit ettik.

Bu sitenin devam edebilmesi için lütfen devre dışı bırakın.

İngilizce Nasrettin Hocanın Biyografisi

haberci

Yeni Üye
Katılım
4 Şubat 2025
Mesajlar
51.379
Tepkime puanı
1
Puan
1
Nasrettin Hocanın Biyografisi İngilizce ,
English Biography
NASREDDIN HODJA
All nations from west to east love our wellknown folk philosopher and great genius of Turkish joke Everybody adores the beautiful jokes of this great folk philosopher which maintain their actuality in all ages The historical sources state that Nasreddin Hodja was born in Hortu village of Sivrihisar district of today's Eskişehir in 1206 Rumor has it that he conducted his primary education in Hortu in Abdullah Hodja's medresah, and passed his days of childhood in Hortu He settled down in Sivrihisar with his family because of scarcity in Hortu, and continued his education there
Sivrihisar is a tiny but cute town of Seljukian period of that day Young Nasreddin saw the first minaret there, went to Turkish Bath with his friends, and tore out green almonds from gardens His playing the cock to the children who said they laid eggs in the bath, his being caught by the garden owner while he was stealing fruits from the tree and answering the question (What are you doing on the tree?) that (I am a nightingale) and his chirping like a nightingale are among his childhood memories in Sivrihisar
Nasrettin Hodja went to capital city Konya to proceed his education later on Nasreddin Hodja settled down in a medrasah in Konya and started his education In those days, he lived an event It was prohibited to carry knife in the city One night, the Chief Inspector of the city found a big bayonet with Nasreddin Hodja Nasreddin Hodja said: (I beg your pardon I am a medrasah student I scrape of mistakes on the books with that) The Chief Inspector asked: (What is the need for such a long bayonet for one mistake?), and he gave the best reply: (Sometimes there are such mistakes on books that even this bayonet is anekdot enough!)
We see that he worked birli shade kadi for some period after he graduated from medrasah in Konya Shade kadis are candidate kadis working with experienced judges and hearing some tiny cases One of his kadi memories is: one day a man who said (Hink) in front of a person breaking firewood claimed his right from the woodcutter, and applied to the court when he did not Nasreddin Hodja clinked a money bag of coins while hearing that case and judged (Now take the sound of coins)
Nasreddin Hodja, who resigned from his duty birli a kadi, and left Konya to migrate to Akşehir on great scholar Seyid Mahmud Hayrani's settling down in Akşehir, now found his personality and analyzed events with the eye of a specialized sociolog We see Nasreddin Hodja birli a suffering, hoping, worrying person who drowned his worries with a joke
He went to a feast with his new fur, and upon his being esteemed, said (Eat my fur, eat) to criticize the evaluation of the community taking merely appearance birli a basis, he revealed the truth of greed in the story of bearing cauldron He gave a wise answer to those who asked (is it possible that a lake holds yogurt?) while he added yogurt to Akşehir lake that: (What if it holds?)
Is it a small lesson for humanity that one day he rose to the sermon and asked O people do you know what I am going to say?), on some of the people's saying we knowand others' we do not know, he answered (Then those who know should teach those who do anekdot know!), and declining from the rostrum? Isn't the main principle of education teaching of knowledgeable ones to uninformed ones?
Events he lived with Mongol prince Keygatu which were later on attributed to Timur, elephant stories which were wellknown, his famous molla in the days of his teaching beygir the medrasah in Akşehir and his dear donkey he took everywhere with him maintained their importance for him during his whole life
That he replied people laughing because he fell from his donkey that: (Why are you laughing? I was about to dismount already), and his looking for his lost donkey singing a folk song and replying those who asked why he did so: (I have my last hope behind that mountain, see my lament if I cannot find it there too), are all among anecdotes of his colorful and multidimensional life
Nasreddin Hodja married in Akşehir and had children The gravestones of his two daughters, Fatma Hatun and Durru Melek, were found in recent years and were taken to Aksehir museum
He has a joke He gave a jug to one of his daughters to fill from the spring, and warned not to break strictly, and slapped Those who saw rebuked Hodja (Why did you slap, what did she do?) Hodja's answer is gives a lesson: (Not to break the jug What is the use of it if I slap after she broke it? If I slap before, she would take care, and anekdot break it) On one of the gravestones, there is the picture of Durru Melek too
He died in 1284 in Aksehir when he was about to be eighty A domed tomb bore by six columns was constructed on his grave Under the dome, there is a marble coffin pertaining to Nasreddin hodja The epitaph in the head side of the coffin reads 683 after hijrah, the date of his date reverse There is the Seljukian period lock for symbolic purposes to lock the Tomb, which is open in all sides
Nasreddin Hodja's death was his rebirth His sound idea structure which formed as a basis for community maintained its validity each elapsing year and centuries made him younger, and his reputation went beyond Turkey borders and was heard in all over the world Today, Nasreddin Hodja is a man of humanity
People of Aksehir arrange festivals each year in July for their Nasreddin Hodja, whom they like very much Goodness and happiness messages are spread to our world, which could not rest in peace, from Nasreddin Hodja in those festivals *
 
Nasreddin Hoca'nın biyografisi:

Tüm batıdan doğuya, herkes Türk şakalarının büyük dâhisi ve popüler filozofumuzu sevmektedir. Bu büyük halk filozofunun güzel şakaları, her dönemdeki gerçekliğini koruyarak herkesi etkilemektedir. Tarihi kaynaklar, Nasreddin Hoca'nın bugünkü Eskişehir'in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu köyünde 1206 yılında doğduğunu belirtmektedir. Rivayete göre ilkokulu Hortu'da Abdullah Hoca'nın medresesinde tamamladı ve çocukluk günlerini Hortu'da geçirdi. Hortu'da kıtlık nedeniyle ailesiyle birlikte Sivrihisar'a yerleşti ve eğitimine burada devam etti.

Sivrihisar, o dönemin Selçuklu dönemi küçük ancak sevimli bir kasabasıydı. Genç Nasreddin, burada ilk minareyi gördü, arkadaşlarıyla hamama gitti ve bahçelerdeki taze bademleri topladı. Hamamda yumurta bıraktıklarını söyleyen çocuklara horoz rolü yapan, meyve ağacından çalarken bahçe sahibi tarafından yakalanan ve ağaca ne yaptığını soran soruya "Ben bülbülüm." diyerek cevap veren ve bülbül gibi öten Nasreddin Hoca'nın çocukluk anılarından birkaçıdır.

Nasreddin Hoca eğitimine devam etmek için daha sonra başkent Konya'ya gitti. Konya'da bir medreseye yerleşen Nasreddin Hoca eğitimine başladı. O günlerde ilginç bir olay yaşadı. Şehirde bıçak taşımak yasaktı. Bir gece, şehrin Başmüfettişi Nasreddin Hoca'nın yanında büyük bir şavköz buldu. Nasreddin Hoca, "Özür dilerim, ben bir medreseliyim, kitaplardaki hataları bununla kazıyorum." dedi. Başmüfettiş, "Bir hata için bu kadar büyük bir şavkoze ne gerek var?" diye sorduğunda, Nasreddin Hoca en iyi cevabı verdi: "Bazı kitaplarda o kadar büyük hatalar olur ki, bu şavkoz bile yeterli olmaz!"

Medreseyi bitirdikten sonra bir süre şimşir kadılığı yaptığını görüyoruz. Şimşir kadılar, deneyimli yargıçlarla çalışan aday kadılardır ve bazı küçük davaları dinlerler. Onun bir kadı anısından biri şöyledir: Bir gün, odun kıran bir kişinin önünde (Hink) diyen bir adam, odun kesiciden hakkını talep etti ve alamayınca mahkemeye başvurdu. Nasreddin Hoca, dava sırasında para kesesi sesini çıtırdatarak şu kararı verdi: "Şimdi paranın sesini al!"

Nasreddin Hoca, kadılıktan istifa edip Akşehir'e göç etmeye karar verdiğinde, büyük alim Seyyid Mahmud Hayrani'nin Akşehir'e yerleşmesiyle kişiliğini buldu ve olayları uzman sosyolog gözüyle analiz etmeye başladı. Akşehir'de acı çeken, umut eden, endişelenen bir kişi olarak Nasreddin Hoca, endişelerini şaka ile bastırmış biri olarak görünüyor.

Yeni kürküyle bir bayrama gittiğinde, insanların onu överken "Benim kürkümü ye, ye" diyerek sadece dış görünüşü temel alan toplum değerlendirmesini eleştirdiği, kazanı taşıma hikayesiyle aç gözlülüğün gerçeğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. Akşehir gölüne yoğurt eklerken "Acaba göl yoğurt tutarsa ne olur?" diyerek, yoğurt eklemesine rağmen gölün yoğurt tutması mümkün mü sorusuna bilgece cevap verdi.

Bir gün vaaza kalkıp "Ey millet, ne diyeceğimi biliyor musunuz?" diye sorduğunda, bazıları "biliyoruz" derken diğerleri "bilmiyoruz" dediğinde, "O zaman bilenler bilmeyenlere öğretmelidir." diyerek kürsüden inmekten kaçınmadı. Eğitimin temel prensibi, bilgili olanların bilmeyenlere öğretmesi değil midir?

Mogol prensi Keygatu ile yaşadığı olaylar, daha sonra Timur'a atfedilen hikayeler, yer aldığı günlerde tanınan fil hikayeleri, Akşehir'deki medrese beygiri molla ve kendisiyle birlikte her yere götürdüğü sevgili eşeği gibi anılar, hayatı boyunca önemini korudu. Eşeğinden düştüğünde insanların gülmelerine neden olarak "Neden gülüyorsunuz? Zaten inmek üzereydim." dediği ve kayıp eşeğini ararken bir türkü söyleyerek, neden böyle yaptığını soranlara "Umutlarımın sonu o dağın ardında, eğer orada da bulamazsam yasımı görürsünüz." diyerek verdiği cevap, renkli ve çok yönlü yaşamının anekdotları arasındadır.

Nasreddin Hoca, Akşehir'de evlendi ve çocukları oldu. Kızları Fatma Hatun ve Durru Melek'in mezar taşları yakın zamanda bulundu ve Akşehir müzesine götürüldü.

Hoca, bir kızına çeşmeden su doldurup getirmesini istedi ve sıkıca kırmaması için uyardı. Ancak kırmış ve ona tokat atarak tepki göstermişti. Bu durumu görenler, "Niçin tokat attın, ne yaptı o?" diye sordular. Hoca'nın cevabı bir ders verici niteliktedir: "Kırmamasını söyledim, eğer kırdıktan sonra tokat atarsam ne işe yarar? Eğer önce tokat atarsam, o dikkat eder ve kırmaz." Mezar taşlarından birinde Durru Melek'in resmi bulunmaktadır.

Nasreddin Hoca, yaklaşık seksen yaşında iken 1284 yılında Akşehir'de vefat etti. Mezarının üzerinde altı sütun tarafından taşınan kubbeli bir türbe inşa edildi. Kubbe altında, Nasreddin Hoca'ya ait bir mermer tabut bulunmaktadır. Tabutun baş kısmında 683 Hicri tarihi, yani ölüm tarihi ters yazılmıştır. Türbeyi sembolik olarak kilitlemek için Selçuklu dönemine ait bir kilit bulunmaktadır, türbe her yönden açıktır.

Nasreddin Hoca'nın ölümü aslında onun yeniden doğuşu oldu. Toplum için temel oluşturan sağlam fikir yapısı, her geçen yıl geçerliliğini korurken asırlar geçtikçe daha genç hale geldi ve onun ünü Türkiye sınırlarını aşarak tüm dünyada duyuldu. Bugün Nasreddin Hoca, insanlığın bir simgesi olarak anılmaktadır.

Akşehir halkı, her yıl Temmuz ayında, çok sevdikleri Nasreddin Hoca için festivaller düzenlerler. Bu festivallerde mutluluk ve iyilik mesajları, dinlenemeyen dünyamıza Nasreddin Hoca aracılığıyla yayılmaktadır.
 
Geri
Üst