Hz. ibrahim'in putları kırması kıssası kısaca

zeberus

Yeni Üye
Katılım
29 Ocak 2024
Mesajlar
74.060
Tepkime puanı
2
Puan
38
Yaş
36
Honore de Balzac (1799-1850) Fransız Yazar

YAŞAMI VE ESERLERİ


Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden, kimilerine göre roman sanatının zirvesi olan Honore de Balzac, Fransa’nın Tours kentinde, 20 Mayıs 1799’da doğdu. Kendi kendini yetiştirerek memur olan babası sayesinde iyi bir eğitim aldı. İki yıl hukuk okudu ve bir avukatın yanında staja başladı. Ancak babasının bütün ısrarlarına rağmen avukat olmayı istemiyordu Balzac. Paris’te karşılaştığı entelektüel çevrelerin içine girmek ve yazar olmaktı hayali. Önce bir oyun yazarak başladı edebiyata, bir yandan da yayımcılık alanına adım attı. İkisinde de hüsrana uğradı Balzac. Artık ticari başarısızlıkları hayatı boyunca yakasını hiç bırakmayacaktı...


Balzac, narsizme varan özgüveni ve kazanma tutkusuyla, günde on dört saat aralıksız yazmaya başladı. Zaten biriken borçlarını ödemesinin başka bir yolu da yoktu. Kendi adıyla yayınladığı ilk romanı “Les Chouans”(Chouan’lar) ve yine aynı yıl basılan “La Physiologie du marriage”(Evliliğin Fizyolojisi), ilgi görünce, yazma tutkusu daha da arttı. Her zaman bir üyesi olmak istediği Paris sosyetesi ile de tanışmıştı. 1829-1935 yıllarında arasında, hem salonların değişmez bir siması oldu, hem de hiç aksatmadan binlerce roman sayfası tamamladı. Bu arada imzası gazetelere de yansımıştı. Ancak gazete sahipleri ve yayıncılarla maddi nedenlerden dolayı hep gergin bir ilişkisi olmuş ve bir çok romanında yayın dünyası patronlarını ve onların iktidarını sert bir dille alaya almıştır. Siyaset sahnesinde kralcıların yanında durmasına rağmen, bu çevrelerle de kötü olmuştur ilişkileri.


Romanları ve aşk hayatı parlaktı Balzac’ın. Hayatına giren üç kadın da yüksek sınıftan zengin insanlardı ve özellikle -kendisinden yaşça büyük- ilk sevgilisi Madame Laure de Berny’den maddi ve manevi anlamda çok destek gördü. Onun ölümünden sonra birlikte olduğu Markquise de Castries’le yaşadığı tatsız ayrılığın ardından, Polonyalı bir kontesle, Mme. Hanska’yla mektuplarla başlayan romantik aşkı ölümüne dek aralıksız sürdü. Kontesin kocasının ölümüyle sevgililere evlilik yolu da açılmış oldu. Aslında Balzac’ın borçlarını düşünen Mme. Hanska zorlukla yanaştı bu evliliğe ve yalnızca iki yıl evli kaldılar. Hastalanan Balzac, 1850’de bronşit ve kalp yetmezliğinden öldü.


İNSANLIK KOMEDYASI


“İnsanlık komedyası” bir kitap ismi değil, Balzac’ın toplam doksan altı kitaptan oluşan romanlarıyla anlattığı insani duruma yaptığı bir yakıştırma. 1300’lerden başlayıp 1845’e kadar gelen, ağırlıklı olarak Napolyon, XVIII. Louis, X.Charles ve Louise Philippe dönemleri etrafında geçen “İnsanlık Komedyası”nda, Fransız toplumundaki karakterlerin hemen hepsi canlandırılmıştır. Krallar, imparatorlar, ruhban sınıfı, Fransız ordusunun subay ve askerleri, aristokrat aileler, kent ve taşra burjuvaları, köylüler, yazarlar ve yayıncılar, temizlikçi kadınlar, fahişeler, Fransız saraylarından en yoksul mahallelere kadar her mekanda ve onlara özgü eşyalarla birlikte eksiksiz bir biçimde yer alırlar. Toplumun bu olağanüstü tasvirini gerçekleştirmek için, bir romandan ötekisine geçen iki bine yakın karakter çizmiştir Balzac, ama “İnsanlık Komedyası”nı oluşturan her bir romanın kendi içerisindeki bütünlüğünü de ihmal etmemiştir. Eugine Grandet”, “Goriot Baba”, “Sönmüş Hayaller” ve “Vadideki Zambak” gibi en başarılı romanları, aslında onun kafasında oluşan “İnsanlık Komedyası”nın birer parçasıdır. Ne yazık ki, planladığı ve hatta isimlerini bile koyduğu elli romanını yazmaya ömrü yetmemişti bu büyük yazarın.


Balzac, 1934 yılında bütün yapıtlarını tek bir başlık altında toplamaya karar verdiğinde yayınlanmış pek çok romanı vardı. Onları da kattı işin içine ve projesini; birey ve toplum hayatını çözümlemeye yönelik “Analitik Çalışmalar”; bu hayatın nedenlerini tartıştığı “Felsefi Çalışmalar”; bireyin davranışlarının toplum üzerindeki etkilerini kavramaya yönelik “Toplum Gelenekleri Çalışmaları” biçiminde üç ana başlığa ayırdı. Bu sonuncusu ise; özel yaşamdan sahneler, taşra yaşamından sahneler, siyasi yaşamdan sahneler, askeri yaşamdan sahneler ve kırsal yaşamdan sahneler olarak beş bölümden meydana geliyordu. Projesine “La Comedia Humaine” adını 1840 yılında koydu Balzac ve hepsini 1848’e kadar on yedi cilt halinde yayınladı. Yeni yazdıkları ise ölümünden sonraki baskıya girmiş ve son halini 1876’da yapılan yirmi dört ciltlik yayınlanışında almıştır.


“İnsanlık Komedyası”nın merkezi Paris’tir. İhtişamla sefaletin, büyük umutlarla derin düş kırıklıklarının, aşk ve nefretlerin aynı anda bir arada yaşandığı bir kent, taşrada başlayan serüvenlerin trajediyle sonlandığı mekandır Paris; sanki bir kentin değil, Fransız ruhunun temsilidir. Bireylerin kaderi gelir gelir, Paris’in sokaklarında ya da salonlarında kesişir birbirleriyle. Balzac’ın kahramanları bir romandan çıkıp diğerine katılırlar, böylelikle hem bireysel hayatların çok yanlılığını hatırlatır yazar, hem de bu romanların bütünlüğünü vurgular. Ancak onun meselesi konusal bütünlük arz eden bir nehir romana ulaşmak değil, parçalanmış hayatlardan yola çıkarak toplumsal yapıyı gözler önüne sermektir.


GERÇEKÇİ ROMAN


Roman sanatında gerçekçilik akımının kurucu mitlerindendir Balzac. Gerçekliği ondan daha “doğru” ya da titizlikte yansıtanlar da vardır belki, ama Balzac’ın gerçekçiliği şiirsel bir üslupla harmanlanıp metne incelikli bir biçimde katılmasıyla farklılaşır. Yaşadığı dönemin siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlarının birey üzerindeki etkilerini ele alırken yaptığı abartılar, sahte bir bilimsellik tutkusu, paraya olan ilgisin nedeniyle sınıflar arası çatışmaların yerine finans kapitale ağırlık vermesi türünde gerekçelerle –19.yüzyılda- bazı yazar ve kuramcılar tarafından eleştirilmesine rağmen, 20.yüzyıl Marksist estetikçilerine göre edebi gerçekçiliğin en büyük yazarıdır.


Marx, Balzac’ın büyüklüğünün “gerçek koşulları, örneğin Fransız kapitalizminin gelişimini yöneten koşulları derinden anlamasında” yattığını söylemişti. Elbette sadece bir bilgi birikimini kastetmiyordu Marx; önemli olan bu bilmeklik halinin edebi bir metne uyarlanmasıydı ve Lucas’a göre Balzac’ın başarısının sırrı, toplumsal çıkar çatışmalarını tipik durumlarda tipik karakterlerde canlandırmasındaydı. Ona göre Balzac’ın gerçekçiliği, “bir yandan tek tek tiplerinin belli bireysel özelliklerinin, öte yandan onların bir sınıfın temsilcisi olarak tipik özelliklerinin daima tam bir biçimde verilişine dayanır. Fakat Balzac bundan da ileri gider; burjuva toplumu içinde farklı guruplara ait farklı insanların kapitalist görüş açısından ortaklaşa sahip oldukları özelliklere de ışık tutar”.


Balzac’ın bütün romanlarında zaman ve mekan duygusu hemen belli eder kendisini. Anlattığı olayların nasıl bir atmosferde cereyan ettiğini oradaymış, o insanlarla birlikte yaşıyormuşçasına hissederiz. Dış mekan tasvirleri, sokaklar, evler, evlerin iç yapısı inceden inceye tarif edilir. Sıra insanlara geldiğinde de sürdürür ayrıntı zenginliğini Balzac. Kişiler, şişman, uzun, esmer, güzel ya da yakışıklı gibi hem fiziksel görünümleriyle, hem de kullandıkları eşyalar ve giysilerle birlikte canlandırılır. Burjuva insanın maddi hayat ve eşya ile organik ilişkisidir anlatılan. Bu insan tipinin ruhu, sahip olduğu maddi değerlerde gizlidir.


Rousseau’nun siyasi ve felsefi romantik reddiyesinden Chateubriand’ın süslü ve şekilci romantizmine evirilen roman yazımına Balzac’ın getirdiği, romantizmle karışmış bir gerçekçiliktir. Varolan toplumsal duruma yönelik hoşnutsuzluk ve eleştiri azalmamıştır ama içi boş bir yazıklanma ve geçmiş özlemine de yer verilmez artık. Sürüp giden hayatın eleştirisi, sürüp giden somut insani ilişkiler üzerinden yapılır. Ne şeytani kötülükler, ne hamasi iyilikler vardır hayatta. İyilik ve kötülük aynı anda, bir vücutta cisimlenir, insanlar, hırsları, düşmanlıkları, maddi zenginliklere kölelikleri, cinsel açlıkları ile, nasılsa öyle görünürler. Hatta Balzac yarattığı insan tiplerinin eğilimleri ile igili açıktan açığa ahlaki yargılarda bile bulunmaz, tarafsızdır, sanki yukarıda bir yerlerden bakmıştır kendisinin de dahil olduğu insanlık komedisine..!


Balzac’ın Türkçe’ye çevrilmiş pek çok romanı olması sevindirici, ama henüz “İnsanlık Komedyası” bir bütünlük içerisinde de yayınlanmadı. Yine de onun “Sönmüş Hayaller”ini, “Vadideki Zambak”ını, Eugine Grandet”ini, “Köylüler”ini ve “Goriot Babası”nı hem de iyi çevirilerle okuma şansına sahibiz. Zaten çoğunuz okumuşsunuzdur da...


A. Ömer Türkeş

___________________________________________________________________________________________


TÜRKÇEYE ÇEVRİLEN ESERLERİ


*Manyak kurba (2006)

*Köylü İsyanı (1974)

*Tours Papazı (1949)

*Eugenie Grandet (1983)

*Goriot Baba (1984)

*Bette Abla (1977)

*Otuz Yaşındaki Kadın (1963)

*Vandetta (1943)

*Tılsımlı Deri (1943, 1968)

*Tefeci Gobseck (1947-1961)

*Kırmızı Han (1946)

*Terör Devrinde (1979)

*Köy Hekimi (1942-1979)

*Bilinmeyen Şaheser (1945)

*Lois Lambert (1946)

*Albay Chabert (1944-1974)

*Bir Havva Kızı (1970)

*Onüçlerin Romanı (1945)

*Mutlak Peşinde (1945-1965)

*Altın Gözlü Kız (1943)

*Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti (1946)

*Kibar Fahişeler (1972)

*Kötü Kadınların Parlayış, Düşüşü (1981)

*Vadideki Zambak (1941-1985)

*Sönmüş Hayaller (1949)

*Nucingen Bankası (1950)

*Köy Papazı (1952)

*Cesar Birotteau (1945-1964)

*Ursula Mirouet (1949)

*Karanlık Bir İş (1947)

*Esrarlı Bir Vaka (1949-1964)

*İki Gelinin Hatıraları (1940 - 1983)

*Modeste Mignon (1947)

*Köylüler (1845, 1976-1985)
 
Geri
Üst