AdBlock kullandığınızı tespit ettik.

Bu sitenin devam edebilmesi için lütfen devre dışı bırakın.

En Uygun Kent Büyüklüğü Nasıl Olmalıdır - Optimal kent büyüklüğü

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
350.999
Çözümler
1
Tepkime puanı
17
Puan
308
Yaş
36
Optimal kent büyüklüğü - Kentleşme sorunu - Türkiye'nin kentleşme politikası

Kentleşme hareketlerinin büyük kentler yönünde oluşu ve çok
büyük kentler yaratma eğiliminde bulunuşu, büyük kentlerin büyümesine bir sınır çizmek, sorunun araştırma konusu yapılmasına yol açmıştır, özellikle, gelişmekte olan bir çok ülkelerde nüfusu birkaç milyonu bulan kentlerde, hizmet maliyetlerinin yükselmesi, rahat yaşama olanaklarının yitirilmesi, beslenme, barınma, çalışma ve eğlenme ihtiyaçlarının karşılanmasında yetersizlikler baş göstermesi, kentleşmenin hem hızı, hem de biçimi üzerinde müdahalede bulun mayı kaçınılmaz duruma getirmiştir.
Ne var ki, sözü edilen sorunların, kent ne kadar büyüdükten sonra başladığını saptamak için yapılan araştırmalar olumlu sonuç vermemiştir. Başka ülkelerde yapılmış araştırmaların sonuçları, kent hizmetlerinden bazıları için optimal büyüklükler bulunabileceğini ortaya koymuştur. Bir üniversite kentinin en az birkaç yüz bin kişi olması gerektiği, ya da aydınlatma, ısıtma ve içme suyu şebekesi kurmada, kentin nüfusu l milyonu aştıktan sonra hizmetlerin kişi başına maliyetinin yükseldiği; veyahut da maliyet değişmediği halde hizmet kalitesinin düştüğü saptanmıştır. Buna benzer optimallik hesaplan, ulaşım, haberleşme ve taşınım için de yapılmıştır.

Belli bir büyüklüğü, örneğin nüfusu l milyonu geçen kentlerde, kentin kentte yaşayanların ve ulusal ekonominin sağlayacağı tatminlerde, yararlarda ve tasarruflarda azalmalar (diseconomies) baş-göstereceği ileri sürülmektedir. Az gelişmiş ülkelerin büyük kentlerinden buna örnekler gösterilebilir. Ancak, bu tasarruf azalmaları bilimsel yöntemlerle kanıtlansa bile, buna dayanılarak saptanacak politikaların uygulanması güçlük doğurmaktadır. Çünkü, gereğinden fazla büyüyen kentlerin sağladığı yararlarda azalmalar olması, kentlerin gereğinden fazla büyümesinin önlenmesinin daha rasyonel olduğu anlamına gelir. Oysa, kentlerin devleşmesini önleyecek kentleşme politikalarım uygulamanın büyük güçlüklen vardır. İngilizler Londra’nın Fransızlar Paris’in, Sovyetler Moskova’nın büyümesini sınırlandırma girişimlerinde başarı sağlayamamışlardır.

Kaldı ki, kentlerin sadece hizmet maliyetlerine bakarak, yararları hakkında bir yargıya varmak yanıltıcıdır. Çünkü, kentler, gelir yaratan, verim arttıran yerleşme türleridir. Sosyal maliyeti yükselmekte olan kentlerde aynı zamanda verimlilik, gelir ve kârlılık da pekâla artabilir. Bu nedenledir ki, belki, optimal kent büyüklüğü bulmak mümkün olsa bile, bu büyüklük, hizmet maliyetlerinin en düşük düzeyde olduğu büyüklük değil; fakat, kentte sağlanan kazançlarla hizmet maliyetleri arasındaki farkın en büyük olduğu kent büyüklüğü olarak anlaşılmıştır. Hattâ, optimal kent büyüklüğü konusunda yerinde teşhisler koyabilmek ve politikalar saptayabilmek için, belki bir adım daha ileri gidip, tek tek kentler için marjinal gelir ve marjinal maliyet karşılaştırmaları yapmağa ihtiyaç vardır.

Ülkemizde, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerde, barınma, içme ve kullanma suyu, aydınlanma, sağlık, temizlik ve taşınım hizmetleri bakımından önemli tıkanıklıkların başladığı, gözlemlerle bilinmekte; ancak bu gözlemler bilimsel araştırmalara dayandırılmış bulunmamaktadır.

Tuğrul Akçura, nüfusu l milyonu geçen kentlerde, yaşama çevresi olarak olumsuz etkilerin belirdiğini göstermektedir. Büyük kentlerin sağladığı net tasarruflar hakkında ayrıntılı araştırmalara büyük ihtiyaç vardır. Türkiye’de büyük kentlerin daha fazla büyümesi biçiminde olagelen kentleşme hareketlerine gelecekte verilecek yön ve bununla ilgili politikalar, ancak bu araştırmalar yapıldıktan sonra isabetle seçilebilir.

Türkiye’de Kentleşme Politikası

Köylerden kentlere olan nüfus akınlarının hızını, biçimini, coğrafî dağılışını ve kentlerde yarattığı sorunların çözümünü, uzun dönemde, ülkenin kalkınmasına yardım edecek biçimde etkileyen eşgüdümlü politikaların tümüne kentleşme politikası adı verilir. Bazı düşünürler, kentleşmenin hızım ve biçimini, piyasa güçlerinin serbest etkilerine açık bırakma eğilimindedirler. Madem ki kentleşmenin hızını coğrafi dağılışını etkilemek ucuz ve kolay değildir, o halde kentleşme sürecine hiç karışmamak daha yerinde olur, görüşündedirler.

Oysa birçok ülkeler, kentleşme sürecinden kalkınmayı iten bir güç olarak yararlanmak istemekte, onun sağladığı iktisadî yararları arttırmağa, yarattığı sosyal sakıncaları azaltmağa çalışmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı kentleşmenin hızını kısmayı, kentlere gelen kitlelerin hiç değilse bir kısmını köylerine geri çevirmeyi denemişlerdir. Bu çabanın başarısızlığı, bu yolun çıkar yol olmadığını göstermiştir. Bu yol, günümüzde terkedilmiş sayılabilir. Bazı ülkelerde ise, nüfusun büyük kentlerde yığılması yerine bütün yurt yüzeyinde dağılmasını öngören desantralizasyon denemeleri yapılmıştır. Kaynaklarla birlikte nüfusun bütün bölgelere dağıtılmasına çalışılmıştır. Köylerde bazı olanaklar yaratılmasını, köylünün bazı yeteneklerinin geliştirilmesini, köy kalkınması için köylü ile devletin elbirliği ile çalışmasını amaçlayan toplum kalınması da, kentleşmenin hızını denetim altına almak için yararlanılan yollardandır. Nihayet bazı ülkelerde desantralizasyon benimsenmekle birlikte, kalkınma için büyük kentlerin varlığı da zorunlu sayılmış nüfusun ve iktisadî faaliyetlerin bazı merkezlerde yoğunlaştırılması yolu seçilmiştir.

a) Plânda açıkça belirtilmiş olmamakla beraber, 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-Î967}, büyük kentlerin sınırsız büyümesini istememiş; büyük kentlerin büyümesinin, sundukları iş olanaklarıyla orantılı olmasını önermiştir. Bu, bir bakıma, optimal kent büyüklüğü kuralının dolaylı olarak benimsenmesi demektir. Bunun dışında, ilk Beş Yıllık Planda ayrıntılı ve açık bir kentleşme politikası yer almamıştır. Sadece, kentleşmenin coğrafî dağılışı bakımından, bölgeler-arası denge ilkesine ağırlık verilmiş ve bu dengenin sağlaması için yatırımların yapılmasında denge ilkesinin gözetilmesi gereği belirtilmiştir. Öte yandan, sanayileşmeye verilen ağırlık, mahalli idarelerin yeniden düzenlenmesi, konut ve gecekondu sorunlarına ilişkin politikalar, l. Plânın dolaylı kentleşme politikalarıdır.

b) İkinci Beş Yıllık Plânda ise, kentleşme politikası daha açık olarak saptanmış durumdadır. Kentleşme, iktisadî ve sosyal gelişmenin, özellikle sanayileşmenin bir sonucu olarak, desteklenmesi gereken bir olgu olarak ele alınmış, ondan ekonomiyi iten bir güç olarak yararlanılacağı belirtilmiştir, ikinci plânda bölgesel dengesizliklerin giderilmesi, kentte yarattığı sorunların çözümü ile ilgili, 1. Planda-kinden daha ayrıntılı ilkeler yer almıştır. Kentleşmenin bölgesel gelişme ile ilişkisi konusunda, Kalkınma Planında, hizmet yatırımlarının bu hizmetlerden yeteri kadar yararlanamayan kitlelere yöneltileceği, yatırımların dengeli dağılımının sağlanacağı, geri kalmış bölgelerin iktisadî bakımdan canlanmasını sağlayacak yatırımların bu bölgeler içindeki büyüme potansiyeli yüksek kentlerde doğunlaştırılarak çevresini etkileyen gelişme merkezleri elde edileceği ifade edilmektedir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi İçin önerilen tedbirler, l. Plandakinden farklı değildir, öte yandan, kentleşmenin .nasıl bir sanayileşme politikasına dayandırılacağı açık değildir. Sanayideki faal nüfus artışı, 1965-1970 arabada beş yıllık kentleşme hızının altında kalmıştır. Yapılan bazı tahminlerle göre, tarım dışı sektörlerde bir kişiye İŞ olanağı yaratmak, 15-45 bin liralık bir yatırma ihtiyaç göstermektedir. Bugünkü hızı ile Türkiye’de kentleşmenin gerektirdiği 50 milyar liralık yatırım İkinci Plan dönemi içinde büyük kentlerde yapılamazsa, belirli işsizlik ya da eksik istihdam koşullarına boyun eğmek zorunluluğu doğacaktır. İkinci Plan, kentleşmenin desteklenmesi ilkesini benimsemiştir. Büyük kentlerin daha da büyümesi, iktisadi ve sosyal gelişme için olumlu bir nitelik sayılmıştır, Bu husus; II; Planın I. Plandan ayrıldığı en önemli noktadır. Öte yandan II. Plan bölgeler arası dengeli bir kalkınma sağlamak amacına yönelmiştir. Bunu gerçekleştirmek için, Plân İstanbul, İzmir, Ankara ve Adana’yı gelişmiş bölge merkezleri olarak saptamıştır. Elâzığ ve Samsun’un da gelecekte onlara eklenmesi öngörülmüştür, ilerde, bu gelişme merkezlerine Eskişehir, Kayseri, Gaziantep ve Diyarbakır’ın da eklenmesi düşünülmektedir.

c) III. Beş Yıllık Kalkınma Plânı için çizilen stratejide “Türkiye’nin gelir düzeyi için lüks sayılacak tüketim alışkanlıklarının büyük kentler aracılığı ile zamansız ve gereksiz biçimde ülkeye yayıldığı, tüketimi hızlandırdığı ve yatırım malları ve ara malları gibi sanayie dönük yatırımları kısıtladığı” gözlemi yapıldıktan sonra, “1995 de nüfusun % 70 ini kapsayan fonksiyonel ve kademeli bir şehir dokusunun oluşumunun gerçekleştirilmesi, böylece nüfusun büyük şehirlerde yaratılan iş olanakları üstünde yığılmasını önlemeye yönelmiş bir şehirleşmenin” sağlanması hedef olarak alınmaktadır.

Strateji ve Plân yurt düzeyinde dengeli kalkınma ilkesinin yatırımları iller arasında eşit dağıtma anlamında alınamayacağını belirttikten sonra, 1995 kentleşme hedefinin gerçekleştirilmesi için şu önerilere yer vermektedir:

1. Kentlerde iş olanakları yaratarak bunlara fonksiyonel bir nitelik kazandırılıp, özellikle kamu sanayi yatırımlarının ve organize sanayi bölgelerinin çevresinde belediye disiplininin kurulması,
2. Kamu hizmetlerinden daha geniş bir nüfusun yararlanmasına ve kamu yatırımlarının etkinliğinin arttırılmasına olanak verecek merkezî köylerin seçilip geliştirilmesi,
3. Kentlerde alt yapının çevresel koşullarda sorun yaratmayacak biçimde ve ileri aşamalara geçişi sağlayacak standartta yapılması.



alıntı
 
Geri
Üst