Canlı Ve Cansız Varlıkların Hareket Biçimleri Hakkında Bilgiler
Canlı Ve Cansız Varlıkların Hareket Biçimleri
Canlı Ve Cansız Varlıkların Hareket Biçimleri Hakkında Bilgi
''İnsan alet yapan kullanan bir hayvandır '' şeklinde özetlenebilecek karşıt öyküye göre ise; ilkel insan düşünemiyor konuşamıyor yazamıyor ve dik değil dört ayakları üzerine yürüyordu. İnsan diğer canlı ve cansız varlıklar gibi tanrının eseri değil doğanın bir ürünüydü. Varoluşun ne başı ne de sonu vardı. İlk canlılar ise bakterilerdi. Diğer bir söylemle bugün gördüğümüz tüm canlı türlerinin ataları bu bakterilerdi. Mikrop canlı ve cansız varlık kesitinde yer alıyordu. Tüm canlı ve cansız varlıklar evrensel yapının içinde yer alan maddenin değişik hareket biçimlerinin örgütlenmesinden ve geçici kararlılık hallerinden ibaretti. Temel ve tek gerçek hareketti. Zamanmadde ve hareket özünde bir ve tekti. Bir ve tek'in farklı ifade şekilleriydi.Doğanın ürünü olan insan evrimsel süreç içinde dik yürümeye düşünmeye konuşmaya yazmaya ve yargılarda bulunmaya başlamıştı.İlk insan söylendiği gibi doğuştan düşünen bir varlık değildi içgüdüleri ile hareket eden sıradan bir canlıydı. İnsan düşüncesi toplumların tarihsel tecrübelerinin türlerin deneyimlerinin bir ürünüydü ve toplumsal yapıyla sınırlıydı. Bu savı bir cümleyle özetleyecek olursak ''İnsanların varlığını belirleyen şey bilinçleri değil tam tersine onların bilincini belirleyen toplumsal varlıklarıydı.'' İnsan neden var oldu sorusu Tanrının neden var olduğuyla eş anlamlıydı. Bu nedenle bu soruyu kendine soran Mansur ''Tanrı Benim'' diyordu. Aslında canlı veya cansız aynı bir ve tekti. Aradaki kesit ne keskindi ne de belli belirsiz ince...
Düşünmenin biz insanları hayvanlardan ayrın farklı kılan yönlerden biri olduğu kuşkusuzdur. O halde insan nasıl oldu da düşünmeye başladı. Birinci klasik öyküye göre gerçekten insan doğuştan düşünüp konuşabiliyor muydu? Dik mi yürüyordu yoksa dörtnala mı gidiyordu? Yoksa diğer karşıt öyküye göre atası bakteri olancanlı türlerinden biri olarak tarihsel süreç içinde evrimselleşerek mi dik başlı olup düşünce yetisini elde etti?
Dik duruş sayesinde elleridaha doğrusu ön ayakları serbest kalan insanın bu elleri kullanmasının düş gücünün gelişimine etkisi oldu mu? Dik duruşun gözlerin işlevine etkisi oldu mu? Böylece ellerin kullanılması gözler aracılığıyla beyin yetilerini işlevlerini geliştirip çeşitlendirdi mi ? Alet yapmaya başlayan insanın doğayla olan bu etkileşimi yaşam mücadelesi içinde nelerin habercisiydi ? Düşüncenin maddi koşullara sıkı sıkıya bağlılığı ile karşılıklı diyalektik süreç içinde neler yaşandı? Nasıl oldu da türlerin doğal seleksiyon yoluyla hayatta kaldığı veya yok olduğu bir süreçte kendisinden doğal yapısı ile daha güçlü ve kuvvetli olan canlıların arasından onlar yok olup giderken o korumasız insan nasıl oldu da onların arasından sıyrılıp bugüne gelebildi? Düşüncenin bu evrimdeki rolü neydi? İnsanın emeği çalışması beyinsel faaliyeti üzerinde ne gibi etki yaptı?
Toplumlar tarihi devirlere kısım kısım ayrıştırılırken hep insanın mevcut üretimine üretim ilişkilerine göre sınıflandırıldığını görüyoruz. Yontma Taş Tunç Demir Çağları-Köleci toplumFeodal ve Kapitalist toplum vs. Bu sınıflandırmanın gelişi güzel yapılmadığını görüyoruz. İnsan düşüncesinin ürettiklerine ne kadar bağlı olduğunu bu sınıflandırma bize çok iyi anlatıyor. İnsanın doğayla veya tersinden doğanın insanla oyunu özünde iç içe girmiş ve madde ile düş paralel bir seyir izlemiş gibi. Biri diğerini tetiklemiş ona analık etmiş ve sonra kulak boynuz hikâyesi. Bu nedenle düşüncenin maddi koşullardan toplumsal yapıdan bağımsız ayrıca ilahi bir hareket alanı olamayacağı aksine bu koşulların ürünü olduğunu insan bilincinin maddenin hareket biçimleri ile sınırlı kaldığını insanlık tarihi bizlere sık sık açıkça göstermiştir. Yanlış anlamayın ben demiyorumöykü bu ya ben onların yalancısıyım... İnsan düşüncesi belli koşullar altında tarihsel sürece kısmen müdahale edebilir. Ancak hiçbir zaman kendisine analık etmiş olan bu koşullardan bağımsız ayrı bir düş dünyasını kuramaz. Mevcut toplumsal yapının değişmesi yeni fikirlerin düşünce yapısının filizlenmesine zemin teşkil eder. Gölgebedensiz yol almaz ve ondan ayrı kalamaz.
Canlı Ve Cansız Varlıkların Hareket Biçimleri
Canlı Ve Cansız Varlıkların Hareket Biçimleri Hakkında Bilgi
''İnsan alet yapan kullanan bir hayvandır '' şeklinde özetlenebilecek karşıt öyküye göre ise; ilkel insan düşünemiyor konuşamıyor yazamıyor ve dik değil dört ayakları üzerine yürüyordu. İnsan diğer canlı ve cansız varlıklar gibi tanrının eseri değil doğanın bir ürünüydü. Varoluşun ne başı ne de sonu vardı. İlk canlılar ise bakterilerdi. Diğer bir söylemle bugün gördüğümüz tüm canlı türlerinin ataları bu bakterilerdi. Mikrop canlı ve cansız varlık kesitinde yer alıyordu. Tüm canlı ve cansız varlıklar evrensel yapının içinde yer alan maddenin değişik hareket biçimlerinin örgütlenmesinden ve geçici kararlılık hallerinden ibaretti. Temel ve tek gerçek hareketti. Zamanmadde ve hareket özünde bir ve tekti. Bir ve tek'in farklı ifade şekilleriydi.Doğanın ürünü olan insan evrimsel süreç içinde dik yürümeye düşünmeye konuşmaya yazmaya ve yargılarda bulunmaya başlamıştı.İlk insan söylendiği gibi doğuştan düşünen bir varlık değildi içgüdüleri ile hareket eden sıradan bir canlıydı. İnsan düşüncesi toplumların tarihsel tecrübelerinin türlerin deneyimlerinin bir ürünüydü ve toplumsal yapıyla sınırlıydı. Bu savı bir cümleyle özetleyecek olursak ''İnsanların varlığını belirleyen şey bilinçleri değil tam tersine onların bilincini belirleyen toplumsal varlıklarıydı.'' İnsan neden var oldu sorusu Tanrının neden var olduğuyla eş anlamlıydı. Bu nedenle bu soruyu kendine soran Mansur ''Tanrı Benim'' diyordu. Aslında canlı veya cansız aynı bir ve tekti. Aradaki kesit ne keskindi ne de belli belirsiz ince...
Düşünmenin biz insanları hayvanlardan ayrın farklı kılan yönlerden biri olduğu kuşkusuzdur. O halde insan nasıl oldu da düşünmeye başladı. Birinci klasik öyküye göre gerçekten insan doğuştan düşünüp konuşabiliyor muydu? Dik mi yürüyordu yoksa dörtnala mı gidiyordu? Yoksa diğer karşıt öyküye göre atası bakteri olancanlı türlerinden biri olarak tarihsel süreç içinde evrimselleşerek mi dik başlı olup düşünce yetisini elde etti?
Dik duruş sayesinde elleridaha doğrusu ön ayakları serbest kalan insanın bu elleri kullanmasının düş gücünün gelişimine etkisi oldu mu? Dik duruşun gözlerin işlevine etkisi oldu mu? Böylece ellerin kullanılması gözler aracılığıyla beyin yetilerini işlevlerini geliştirip çeşitlendirdi mi ? Alet yapmaya başlayan insanın doğayla olan bu etkileşimi yaşam mücadelesi içinde nelerin habercisiydi ? Düşüncenin maddi koşullara sıkı sıkıya bağlılığı ile karşılıklı diyalektik süreç içinde neler yaşandı? Nasıl oldu da türlerin doğal seleksiyon yoluyla hayatta kaldığı veya yok olduğu bir süreçte kendisinden doğal yapısı ile daha güçlü ve kuvvetli olan canlıların arasından onlar yok olup giderken o korumasız insan nasıl oldu da onların arasından sıyrılıp bugüne gelebildi? Düşüncenin bu evrimdeki rolü neydi? İnsanın emeği çalışması beyinsel faaliyeti üzerinde ne gibi etki yaptı?
Toplumlar tarihi devirlere kısım kısım ayrıştırılırken hep insanın mevcut üretimine üretim ilişkilerine göre sınıflandırıldığını görüyoruz. Yontma Taş Tunç Demir Çağları-Köleci toplumFeodal ve Kapitalist toplum vs. Bu sınıflandırmanın gelişi güzel yapılmadığını görüyoruz. İnsan düşüncesinin ürettiklerine ne kadar bağlı olduğunu bu sınıflandırma bize çok iyi anlatıyor. İnsanın doğayla veya tersinden doğanın insanla oyunu özünde iç içe girmiş ve madde ile düş paralel bir seyir izlemiş gibi. Biri diğerini tetiklemiş ona analık etmiş ve sonra kulak boynuz hikâyesi. Bu nedenle düşüncenin maddi koşullardan toplumsal yapıdan bağımsız ayrıca ilahi bir hareket alanı olamayacağı aksine bu koşulların ürünü olduğunu insan bilincinin maddenin hareket biçimleri ile sınırlı kaldığını insanlık tarihi bizlere sık sık açıkça göstermiştir. Yanlış anlamayın ben demiyorumöykü bu ya ben onların yalancısıyım... İnsan düşüncesi belli koşullar altında tarihsel sürece kısmen müdahale edebilir. Ancak hiçbir zaman kendisine analık etmiş olan bu koşullardan bağımsız ayrı bir düş dünyasını kuramaz. Mevcut toplumsal yapının değişmesi yeni fikirlerin düşünce yapısının filizlenmesine zemin teşkil eder. Gölgebedensiz yol almaz ve ondan ayrı kalamaz.