SoruCevap
Yeni Üye
- Katılım
- 17 Ocak 2024
- Mesajlar
- 350.999
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 17
- Puan
- 308
- Yaş
- 36
Bazen cümlelerim benden şikâyetçiymiş gibi geliyor. Daha tatlı olabilirlerdi. Daha uzun olabilirlerdi. Daha güzel şeyleri anlatabilirlerdi. Benim elimde kalmakla kendilerine yazık etmişler gibi... Lakin beni de çok suçlamasınlar. Onların kıymetini anlamam çok uzun sürdü. Onca yıllık okul hayatı onca yıl eğitim... Bunların hepsi boştu. Ben kelimelerin kıymetini çok sonraları öğrendim. Ne zamanki okullar bitti yalnız kaldım kendime kaldım; işte o zaman kendi cümlelerimi kurmaya başladım. Birikenler döküldü latifeler ve hisler iyice açıldı. Çünkü ortada öğretilen bir şey yoktu. Yalnızca ben vardım.
Ben bir eğitimci değilim bu konuda ihtisasım ve yetkim de yok. Ama eğer öğretmen olsaydım çocuklara önce konuşmayı öğretirdim. Konuşmayı ve yazmayı... Ama önce kendini konuşmayı ve yazmayı... Daha kirlenmeden daha hiçbir korku öğretilmeden önce kendini yazmayı... Herkes önce yazmaktan başlıyor bu doğru... Ama yazdıklarını söyleyemedikten sonra beyaz kâğıtlar bilmiş ne fark eder? Kim fark eder? Neyi fark eder?
Kim fark etmiş beyaz sayfalarla konuşan bir deliyi?
Konuşmak ama içinden geldiği gibi... Kendi tarzında kendi cümlelerinle... Ve yazmak... Okunmak için değil okunsun diye değil sırf yazmış olmak için yazmak! Kuş uçarken rahatlar pervane yanarken su akarken insan yazarken... Fakat yazmayı da fazla abartmamak lazım... Önce okumak! Öyle ki vahiy bile “Oku!” emri ile başlamış. Ancak onun istediği de bizimkisi gibi bir okuma mı? Zira bu emri ilk indirdiği kişi okuma yazma bilmeyen bir Peygamberdi... En azından bizim okumak sandığımız şeyi... Belki de Allah’ın istediği şey metinleri okumak değildi sadece... Ya da insanların kodlamalarından oluşmuş bir şeyi okumak değildi... Doğrudan eserlerini kâinatı okumaktı. Fıtratın harfleriyle varlığı okumak! Bütün harflerin ilimlerin kitapların kaynağı olan varlığı okumak...
Çok mu soyut konuşuyorum?
Cevapları bulamayışımdandır. Zaten cevapları bilmeyen yazarlar yazılarını sanatla ve şatafatlı ifadelerle doldururlar. Somut bir şey ortaya koyamayacak olanlar soyuta saparlar. Soyut çaresizliğin resmidir bu yönüyle...
Çok mu daldan dala atladım?
Ne fark eder?
Hayat böyle değil mi? Aynı konu hakkında bir saat düşünmeyi becerebiliyor muyuz? Hayatımız hep bir film şeridi gibi... Hatta ondan da hızlı... Daha farklı olmalıydı hâlbuki... Daha fazla bizim kontrolümüzde daha etkileyici yaşanmalıydı...
Her neyse...
Bugün de bu kadar iç dökmek yeter. Dökülen saçılan benden ne de olsa...
Kıymetini bilmeliyim.
Benden bana az kaldı.
Ben bir eğitimci değilim bu konuda ihtisasım ve yetkim de yok. Ama eğer öğretmen olsaydım çocuklara önce konuşmayı öğretirdim. Konuşmayı ve yazmayı... Ama önce kendini konuşmayı ve yazmayı... Daha kirlenmeden daha hiçbir korku öğretilmeden önce kendini yazmayı... Herkes önce yazmaktan başlıyor bu doğru... Ama yazdıklarını söyleyemedikten sonra beyaz kâğıtlar bilmiş ne fark eder? Kim fark eder? Neyi fark eder?
Kim fark etmiş beyaz sayfalarla konuşan bir deliyi?
Konuşmak ama içinden geldiği gibi... Kendi tarzında kendi cümlelerinle... Ve yazmak... Okunmak için değil okunsun diye değil sırf yazmış olmak için yazmak! Kuş uçarken rahatlar pervane yanarken su akarken insan yazarken... Fakat yazmayı da fazla abartmamak lazım... Önce okumak! Öyle ki vahiy bile “Oku!” emri ile başlamış. Ancak onun istediği de bizimkisi gibi bir okuma mı? Zira bu emri ilk indirdiği kişi okuma yazma bilmeyen bir Peygamberdi... En azından bizim okumak sandığımız şeyi... Belki de Allah’ın istediği şey metinleri okumak değildi sadece... Ya da insanların kodlamalarından oluşmuş bir şeyi okumak değildi... Doğrudan eserlerini kâinatı okumaktı. Fıtratın harfleriyle varlığı okumak! Bütün harflerin ilimlerin kitapların kaynağı olan varlığı okumak...
Çok mu soyut konuşuyorum?
Cevapları bulamayışımdandır. Zaten cevapları bilmeyen yazarlar yazılarını sanatla ve şatafatlı ifadelerle doldururlar. Somut bir şey ortaya koyamayacak olanlar soyuta saparlar. Soyut çaresizliğin resmidir bu yönüyle...
Çok mu daldan dala atladım?
Ne fark eder?
Hayat böyle değil mi? Aynı konu hakkında bir saat düşünmeyi becerebiliyor muyuz? Hayatımız hep bir film şeridi gibi... Hatta ondan da hızlı... Daha farklı olmalıydı hâlbuki... Daha fazla bizim kontrolümüzde daha etkileyici yaşanmalıydı...
Her neyse...
Bugün de bu kadar iç dökmek yeter. Dökülen saçılan benden ne de olsa...
Kıymetini bilmeliyim.
Benden bana az kaldı.