SoruCevap
Yeni Üye
- Katılım
- 17 Ocak 2024
- Mesajlar
- 350.999
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 17
- Puan
- 308
- Yaş
- 36
Avukatlar Günü İle İlgili Şiirler
Avukatlar Günüyle İlgili Şiirler
AVUKATLAR GÜNÜ İLE İLGİLİ ŞİİRLER
AVUKATA ÖĞÜTLER
Avukat Bey
Haksız olan dava alma
Hakkı koru avukat bey
Borçluya faizi salma
Hakkı koru avukat bey
Habersizce hacze gitme
Borçlu mahcup zulüm etme
Süre tanı, hapse atma
Hakkı koru avukat bey
Borçlunun gücü yetmedi
Kaçıpta firar etmedi
Daha insanlık bitmedi
Hakkı koru avukat bey
Senin işin üzmek değil
Adalet önünde eğil
Hak peşinde dolaş il, il
Hakkı koru avukat bey
Nedir insanın emeli?
Herkes hakkını yemeli
Adalet mülkün temeli
Hakkı koru avukat bey
Çobanoğlu haktan yana
Gel haksızlık yapma bana
Adaleti savunsana
Hakkı koru avukat bey
Şevki Çobanoğlu
AVUKAT
Beni anlat hakimlere savcıya
Hiç bir suçum yok ki, nerde vukuat
Gelmeyi ben mi istedim bu hana
Neyi kimden çaldım anlat avukat
Tamahım yoktur haram lokmaya
Sıcak ter akıtırım nafakaya
Üç-beş zeytin kuru bir soğana
Nelere katlanırım be avukat
Yeni bir elbise mi girer bedene
Karne hediyesi yoktur bebeye
Yıkılan hep ben olurum nedense
Benim günahım ne söyle avukat
Ne mutfakta et, ne hanımda neşe
Kıymaysa misafir değil yemeğe
Midemizi küçülttük ya git gide
Etten bile davacıyım avukat
Ha doğu, ha batı bu topraktayım
Ha kentli, taşralı ben bir insanım
Sen de ayırırsan vallah şaşarım
Şaşarım ağlarım billah avukat
Derdimi dökünce para istersen
Düzen böyle deyip bana gülersen
Meteliksiz diye bana söversen
Senden bile davacıyım avukat
Yusuf Ziya Leblebici
AVUKAT
Hak türküsü dilimde
Naçara kurbanım ben
Mazlumlar ikliminde
Sarsılmaz fermanım ben
Tehditlere aldırmam
Zalimleri güldürmem
Karıncayı öldürmem
Bambaşka harmanım ben
Avukatlık mesleğim
Anayasa desteğim
Adeletli besteyim
Lokman`a dermanım ben
Bende mevsim yeşerir
Toprak coşar taş erir
İlham doğar aşk verir
Sevdalı yerdenim ben
Hep beraber tek yürek
Hak dağıttık rengârenk
Başka söze ne gerek
Ülkeme hayranım ben
Ömer Ekinci Micingirt
AVUKAT
Avukat Zeki Paça bir köylü çocuğuydu,
Paçayı yırtmak için bir hayli okuduydu.
Hem tarlada çalıştı, hem okudu köyünde,
Bitirdi ilkokulu kalkıp günün birinde.
Orta öğrenim için ilçeye gidip geldi,
Derslerin yanısıra yürümeyi öğrendi.
Simitle güreş tuttu liseye başlayınca,
Aç kalmayı tanıdı her geçen gün bir parça.
Lise bitti, bu tuttu büyük kentin yolunu,
Geçimin çarklarına soktu iki kolunu.
O çağda fakülteler Ankara, İstanbul 'da,
O yüzden Ankara 'ya yollandı kalkıp bu da.
Bazan bulaşıkçıydı, oldu bazan bahçıvan,
Hem çalışıp uğraştı, hem okudu bir yandan.
Derken günün birinde avukat oluverdi,
Kendini köye yakın bir kentte buluverdi.
Ne yazık, müşteri yok köyünden, köylüsünden,
Bazan çok darda kaldı geçim derdi yüzünden.
Dava-mava beklerken dilekçe yazar oldu,
Boş vakit çoğalınca bulmaca çözer oldu.
Kalktı merak sardırdı bulmaca işlerine,
Hep bulmaca arardı her ne alsa eline.
Sonra sonra başladı bulmaca da yapmağa,
Bulmaca döşenirdi bulduğu her yaprağa.
Boş adamın çok olur gelip sohbet edeni,
Bu yüzden de çoğaldı geleni ve gideni.
Köylü olur gelenler, genellikle, büroya,
Aynen çayhane gibi toplanırlar oraya.
Üstelik oturmazlar bir yerde adam gibi,
Çömelir otururlar her yana badem gibi.
Nedeni hep saygıdır; adam koca avukat,
Göbeğinde azamet, gerdanında şatafat.
Koltuğa oturmaya yürek ister adamda,
Davranış uygun düşer yerlere oturanda.
Zeki Paça tez bıktı büroya gelenlerden,
Yılıp usanıp gitti ele buyur etmekden.
Sadece buyursalar haydi yine ne ise,
İşin yoksa bunlara sesle babam, çay sesle.
Hele bir Abıl var ki; ver kazanı, bitirsin,
Onun da üzerine iki bidon su içsin.
Avukat 'ı bitiren, tüketen bu Abıl 'dır,
Köylülere sorarsan; 'Abıl yaman oğul' dur.
Otursa; kalkmak bilmez, kalksa; kapıdan çıkmaz,
Çıksa; kapıda durur, bir adım uzaklaşmaz.
Konuşur da konuşur, farketmez gündüz, gece,
O da dinler görünür elinden geldiğince.
Kabak tadı vermişti Abıl 'ın bu tutumu,
Çoktan aşıp geçmişti ahbaplık hududunu.
Kazara 'Gelme' dese; alınıp gider Abıl,
Dilekçeden yana da hava alırdı cıbıl.
Zira; getiren odur dilekçe yazdıranı,
Toplayarak köyünden cümle kızı, kızanı.
Zeki Paça 'nın derdi paçasını kurtarmak,
Abıl 'ı efendice tutup kapıya atmak.
Çok düşünüp taşındı, buldu yolu sonunda,
Umudu billurlaştı çaycının garsonunda.
Çağırarak garsonu dedi: 'Ali bana bak,
Biliyorsun büroya geliyor çok avanak.
Hepsi bir yana ama ben Abıl 'dan çok yıldım,
Dün yine anımsarken fenalaştım, bayıldım.
İnan ki; dayanıklık kalmadı yüreğimde,
Titremeler başladı Ali, iki elimde.
İstiyorum ki; Abıl oturmasın büromda,
Dırı-vırı çekmesin çöreklenip başımda.
Biliyorsun ben bunu yüzüne söyleyemem,
'Abıl bir daha burya asla gelme.' diyemem.
Mecburen yapmalıyım bunu dolaylı yoldan,
Olur ki; kurtulurum bu suretle Abıl 'dan.
Seninle anlaşalım, yardım et biraz bana,
Sen de darda kalırsan el atarım ben sana.
Duy, aklında bulunsun, kulak ardına atma,
Sakın benim sırrımı elaleme çıtlatma.
Abıl 'a çay söylersem; giydiriver çorabı,
Koy çayına gizlice dört adet ishal habı.
Ötesine karışma, ötesi festivaldir,
Abıl helaya koşar gör nasıl paldır-küldür.
Dönse; bir daha koşar, oturamaz yerinde,
Aklı-fikri toplanır kıçının üzerinde.
Bir gider, beş-on gider, yine rahat edemez,
Çekip gider evine artık ister istemez.
Sanmam ki; artık gelsin, ishali düzelmeden,
Senin de nur içinde yatar ninenle deden.'
Anlaştı Avukat 'la Garson Ali sonunda,
Abıl 'sa çıkageldi o ayın tam onunda.
Çaylar söylendi ama bu kere isteyerek,
Garson 'sa karıştırdı çayları, bilmeyerek.
Gitti bizim Abıl 'a Avukat 'ın bardağı,
Avukat yanılarak aldı bardak-tabağı.
Avukat 'ın çayını içti Abıl habire,
Onunkini beriki indirdi ta dibine.
Sonunda hapı yutan Abıl değil, o oldu,
İlk anda hela için kalkıp yola koyuldu.
Geriye döndü ama oturması ne mümkün,
Bağırsaklar ötüyor davul gibi güm güm güm.
Diliş atmaya kalksan; karlar dikiş tutar mı?
Tereden nefret eden ele tere satar mı?
Güzergahı çevirdi Avukat otobana,
Heladan zorla döndü hep sallana sallana.
Oturup yine kalktı, yallah helaya yine,
Dönünce pişman oldu heladan döndüğüne.
Hela büro arası çok mekikler dokudu,
İshali dursun diye ne dualar okudu.
Abıl dedi 'Avukat, otur hele, konuşak,
Çok önemli bir iş var, geldik sana danışak.
Bunca yıldır ilk kere sana bir iş getirdim,
İstimlak davası var, köye haber ilettim.
Bana görev verdiler, 'Avukat bul.' dediler,
'Her ücreti vekalet bize kabul.' dediler.
Dinle be, boru değil, otuz kişilik dava,
Adam başı yüz milyon, bir de villa, bedava.
Hepsinde konu ayni, tümü bir sayfa etmez,
Hiç yorup üzmez seni, bir damlacık terletmez.
Üstelik de getirdim üzretin yarısını,
Çünkü kabullendiler vekalet parasını.
Senin anlayacağın; tam üç milyar cebimde,
Çıkarıp verecektim senin 'Peki' demende.
Ama görüyorum ki; ayağın tuvalette,
On kez helaya gittin şu bir çeyrek saatte.
Yok Avukat, yok babam, inan ki; bu olmadı,
Elleri bilmem ama bende güven kalmadı.
Geçmezse bir adamın hükmü kendi kıçına
O hüküm hiç geçer mi mahkeme yargıcına?
Hadım olan ne anlar düğünlerden, dernekten?
O nedenle vazgeçtim sana dava vermekten.
İsmet Barlıoğlu
Avukatlar Günüyle İlgili Şiirler
AVUKATLAR GÜNÜ İLE İLGİLİ ŞİİRLER
AVUKATA ÖĞÜTLER
Avukat Bey
Haksız olan dava alma
Hakkı koru avukat bey
Borçluya faizi salma
Hakkı koru avukat bey
Habersizce hacze gitme
Borçlu mahcup zulüm etme
Süre tanı, hapse atma
Hakkı koru avukat bey
Borçlunun gücü yetmedi
Kaçıpta firar etmedi
Daha insanlık bitmedi
Hakkı koru avukat bey
Senin işin üzmek değil
Adalet önünde eğil
Hak peşinde dolaş il, il
Hakkı koru avukat bey
Nedir insanın emeli?
Herkes hakkını yemeli
Adalet mülkün temeli
Hakkı koru avukat bey
Çobanoğlu haktan yana
Gel haksızlık yapma bana
Adaleti savunsana
Hakkı koru avukat bey
Şevki Çobanoğlu
AVUKAT
Beni anlat hakimlere savcıya
Hiç bir suçum yok ki, nerde vukuat
Gelmeyi ben mi istedim bu hana
Neyi kimden çaldım anlat avukat
Tamahım yoktur haram lokmaya
Sıcak ter akıtırım nafakaya
Üç-beş zeytin kuru bir soğana
Nelere katlanırım be avukat
Yeni bir elbise mi girer bedene
Karne hediyesi yoktur bebeye
Yıkılan hep ben olurum nedense
Benim günahım ne söyle avukat
Ne mutfakta et, ne hanımda neşe
Kıymaysa misafir değil yemeğe
Midemizi küçülttük ya git gide
Etten bile davacıyım avukat
Ha doğu, ha batı bu topraktayım
Ha kentli, taşralı ben bir insanım
Sen de ayırırsan vallah şaşarım
Şaşarım ağlarım billah avukat
Derdimi dökünce para istersen
Düzen böyle deyip bana gülersen
Meteliksiz diye bana söversen
Senden bile davacıyım avukat
Yusuf Ziya Leblebici
AVUKAT
Hak türküsü dilimde
Naçara kurbanım ben
Mazlumlar ikliminde
Sarsılmaz fermanım ben
Tehditlere aldırmam
Zalimleri güldürmem
Karıncayı öldürmem
Bambaşka harmanım ben
Avukatlık mesleğim
Anayasa desteğim
Adeletli besteyim
Lokman`a dermanım ben
Bende mevsim yeşerir
Toprak coşar taş erir
İlham doğar aşk verir
Sevdalı yerdenim ben
Hep beraber tek yürek
Hak dağıttık rengârenk
Başka söze ne gerek
Ülkeme hayranım ben
Ömer Ekinci Micingirt
AVUKAT
Avukat Zeki Paça bir köylü çocuğuydu,
Paçayı yırtmak için bir hayli okuduydu.
Hem tarlada çalıştı, hem okudu köyünde,
Bitirdi ilkokulu kalkıp günün birinde.
Orta öğrenim için ilçeye gidip geldi,
Derslerin yanısıra yürümeyi öğrendi.
Simitle güreş tuttu liseye başlayınca,
Aç kalmayı tanıdı her geçen gün bir parça.
Lise bitti, bu tuttu büyük kentin yolunu,
Geçimin çarklarına soktu iki kolunu.
O çağda fakülteler Ankara, İstanbul 'da,
O yüzden Ankara 'ya yollandı kalkıp bu da.
Bazan bulaşıkçıydı, oldu bazan bahçıvan,
Hem çalışıp uğraştı, hem okudu bir yandan.
Derken günün birinde avukat oluverdi,
Kendini köye yakın bir kentte buluverdi.
Ne yazık, müşteri yok köyünden, köylüsünden,
Bazan çok darda kaldı geçim derdi yüzünden.
Dava-mava beklerken dilekçe yazar oldu,
Boş vakit çoğalınca bulmaca çözer oldu.
Kalktı merak sardırdı bulmaca işlerine,
Hep bulmaca arardı her ne alsa eline.
Sonra sonra başladı bulmaca da yapmağa,
Bulmaca döşenirdi bulduğu her yaprağa.
Boş adamın çok olur gelip sohbet edeni,
Bu yüzden de çoğaldı geleni ve gideni.
Köylü olur gelenler, genellikle, büroya,
Aynen çayhane gibi toplanırlar oraya.
Üstelik oturmazlar bir yerde adam gibi,
Çömelir otururlar her yana badem gibi.
Nedeni hep saygıdır; adam koca avukat,
Göbeğinde azamet, gerdanında şatafat.
Koltuğa oturmaya yürek ister adamda,
Davranış uygun düşer yerlere oturanda.
Zeki Paça tez bıktı büroya gelenlerden,
Yılıp usanıp gitti ele buyur etmekden.
Sadece buyursalar haydi yine ne ise,
İşin yoksa bunlara sesle babam, çay sesle.
Hele bir Abıl var ki; ver kazanı, bitirsin,
Onun da üzerine iki bidon su içsin.
Avukat 'ı bitiren, tüketen bu Abıl 'dır,
Köylülere sorarsan; 'Abıl yaman oğul' dur.
Otursa; kalkmak bilmez, kalksa; kapıdan çıkmaz,
Çıksa; kapıda durur, bir adım uzaklaşmaz.
Konuşur da konuşur, farketmez gündüz, gece,
O da dinler görünür elinden geldiğince.
Kabak tadı vermişti Abıl 'ın bu tutumu,
Çoktan aşıp geçmişti ahbaplık hududunu.
Kazara 'Gelme' dese; alınıp gider Abıl,
Dilekçeden yana da hava alırdı cıbıl.
Zira; getiren odur dilekçe yazdıranı,
Toplayarak köyünden cümle kızı, kızanı.
Zeki Paça 'nın derdi paçasını kurtarmak,
Abıl 'ı efendice tutup kapıya atmak.
Çok düşünüp taşındı, buldu yolu sonunda,
Umudu billurlaştı çaycının garsonunda.
Çağırarak garsonu dedi: 'Ali bana bak,
Biliyorsun büroya geliyor çok avanak.
Hepsi bir yana ama ben Abıl 'dan çok yıldım,
Dün yine anımsarken fenalaştım, bayıldım.
İnan ki; dayanıklık kalmadı yüreğimde,
Titremeler başladı Ali, iki elimde.
İstiyorum ki; Abıl oturmasın büromda,
Dırı-vırı çekmesin çöreklenip başımda.
Biliyorsun ben bunu yüzüne söyleyemem,
'Abıl bir daha burya asla gelme.' diyemem.
Mecburen yapmalıyım bunu dolaylı yoldan,
Olur ki; kurtulurum bu suretle Abıl 'dan.
Seninle anlaşalım, yardım et biraz bana,
Sen de darda kalırsan el atarım ben sana.
Duy, aklında bulunsun, kulak ardına atma,
Sakın benim sırrımı elaleme çıtlatma.
Abıl 'a çay söylersem; giydiriver çorabı,
Koy çayına gizlice dört adet ishal habı.
Ötesine karışma, ötesi festivaldir,
Abıl helaya koşar gör nasıl paldır-küldür.
Dönse; bir daha koşar, oturamaz yerinde,
Aklı-fikri toplanır kıçının üzerinde.
Bir gider, beş-on gider, yine rahat edemez,
Çekip gider evine artık ister istemez.
Sanmam ki; artık gelsin, ishali düzelmeden,
Senin de nur içinde yatar ninenle deden.'
Anlaştı Avukat 'la Garson Ali sonunda,
Abıl 'sa çıkageldi o ayın tam onunda.
Çaylar söylendi ama bu kere isteyerek,
Garson 'sa karıştırdı çayları, bilmeyerek.
Gitti bizim Abıl 'a Avukat 'ın bardağı,
Avukat yanılarak aldı bardak-tabağı.
Avukat 'ın çayını içti Abıl habire,
Onunkini beriki indirdi ta dibine.
Sonunda hapı yutan Abıl değil, o oldu,
İlk anda hela için kalkıp yola koyuldu.
Geriye döndü ama oturması ne mümkün,
Bağırsaklar ötüyor davul gibi güm güm güm.
Diliş atmaya kalksan; karlar dikiş tutar mı?
Tereden nefret eden ele tere satar mı?
Güzergahı çevirdi Avukat otobana,
Heladan zorla döndü hep sallana sallana.
Oturup yine kalktı, yallah helaya yine,
Dönünce pişman oldu heladan döndüğüne.
Hela büro arası çok mekikler dokudu,
İshali dursun diye ne dualar okudu.
Abıl dedi 'Avukat, otur hele, konuşak,
Çok önemli bir iş var, geldik sana danışak.
Bunca yıldır ilk kere sana bir iş getirdim,
İstimlak davası var, köye haber ilettim.
Bana görev verdiler, 'Avukat bul.' dediler,
'Her ücreti vekalet bize kabul.' dediler.
Dinle be, boru değil, otuz kişilik dava,
Adam başı yüz milyon, bir de villa, bedava.
Hepsinde konu ayni, tümü bir sayfa etmez,
Hiç yorup üzmez seni, bir damlacık terletmez.
Üstelik de getirdim üzretin yarısını,
Çünkü kabullendiler vekalet parasını.
Senin anlayacağın; tam üç milyar cebimde,
Çıkarıp verecektim senin 'Peki' demende.
Ama görüyorum ki; ayağın tuvalette,
On kez helaya gittin şu bir çeyrek saatte.
Yok Avukat, yok babam, inan ki; bu olmadı,
Elleri bilmem ama bende güven kalmadı.
Geçmezse bir adamın hükmü kendi kıçına
O hüküm hiç geçer mi mahkeme yargıcına?
Hadım olan ne anlar düğünlerden, dernekten?
O nedenle vazgeçtim sana dava vermekten.
İsmet Barlıoğlu