AdBlock kullandığınızı tespit ettik.

Bu sitenin devam edebilmesi için lütfen devre dışı bırakın.

Atatürk'ün savaş anıları

haberci

Yeni Üye
Katılım
4 Şubat 2025
Mesajlar
51.379
Tepkime puanı
1
Puan
1
Atatürk'ün savaş anıları
YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM
Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, bir gün önce olmuş gibi hatırlıyordu O savaş oysa vasıta, gereç, personel kıtlığı bugün şiddet tasavvur edilirdi Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Lakin, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi Böyle bir dramı, keza yazarı, ayrıca baş aktörünün ağzından kulak vermek müstesna bir mutluluktu O hatıralar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu Anlatmalarında mübalağa yoktu Fakat bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti fakat, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk Anlatışlarını şöyle bağladı:
İşte büyük galibiyet böyle iki taraflı bir eserdir Şerefler de ortaktır
Bu tevazu şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk bu arada Atatürk bir duraklama yaptı Daha Sonra içine dönük, hemen hemen kendisiyle konuşur gibi ek etti:
Fakat yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı
Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım
YANINA ALDIĞI ILK ER
O, Samsun'a çıktığı süre, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve asap kalmış bu Türk askeri ağlıyordu O'na sordu:
Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona tanıdık olmayan değildi Derhal doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı
Söyle niçin ağlıyorsun?
İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
Düşman memleketi bastı, hükümet beni tahliye etti Silahımızı elimizden aldı Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
Üzülme çocuğum, dedi Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanında aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu
İZMİR SUİKASTI
İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım Odada kimse yoktu Kendisine sordum:
Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, o kadar mi?
Evet, dedi Ben yine sordum:
Mustafa Kemal ne yapmıştı fakat onu öldürecektin?
Kötü bir adammış o Memlekete fazla fenalık yapmış Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi
Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
Hayır
O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
Geçerken sinyâl edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi Biz de öldürecektik
O vakit cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim
Alıcı benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu Bir vakit sersemlemiş başı dönen yüzüme baktıktan daha sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı
MUTSUZ LİDER
Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün çoğu bölümlerinden mahrum bırakılması acısını üzüntü batmış sözlerle şöyle anlattı:
Hemen siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız Benim gözümde bunun ne büyük sevinç olduğunu bilemezsiniz Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım Tüm eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, açlık ettiğiniz gibi eğlenin Ben de bunun hayaliyle avunurumdedi
O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık
ASKERLE GÜREŞ
Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik fark etti Çağırdı ve güler yüzle sordu:
Sen güreş bilir misin?
Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker defalarca üstün geliyordu Çok neşelendi, ayağa fırladı
Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
Haydi, bir de benimle güreş!
Katıksız ve pak Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
Atam,dedi Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mi bu işi başarır?
Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı
YANINA ALDIĞI BIRINCIL ER
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu Kalabalık bir halk müziği kütlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü Kuvvetsiz bir kadındı Ata'nın yolunu keserek titreyen bir sesle:
Beni tanıdın mı oğul? dedi Ben sizin Selanik'te komşunuzdum Bir oğlum var: Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor Siz onu alsınlar dediniz Ama Müdür dinlemedi Oğlumu yeniden işe almamış Ne olur bir kere de siz söyleyiniz
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimi olarak parladı Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
Oğlunu almadılar mı? dedi Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş yapmışlar İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak
Bayan kalabalığın içinde kaybolmuştu Ve Atatürk az kalsın kendinden geçercesine doymuş bir sesle:
İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuç diyordu
GENELGEYLE KÖKLÜ DEĞIŞIKLIK OLMAZ
1924 yılının ilkbaharıydı Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı Hasar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
Depremden çok hasar gördün mü, baba? diye sordu Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, baştan sordu:
Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? Yaşlı, Kürt şivesiyle:
Valle Padişah bilir! dedi
Atatürk gülümsedi Yumuşak bir sesle:
Baba, Padişah değil; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?
Yaşlı tekrar etti:
Padişah bilir!
Bu cevap karşı kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
Köylere genelge yolladık Paşam, dedi Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
Oğlum, dedi, genelgeyle devrim olamaz!*
 
Atatürk'ün savaş anılarıyla ilgili paylaştığınız metin dolu dolu anılarla dolu. Özellikle Atatürk'ün İstiklâl Savaşı dönemine ait anıları, o dönemin ruhunu ve atmosferini oldukça canlı bir şekilde yansıtıyor. Atatürk'ün savaş stratejileri, askerleriyle olan samimi ilişkileri ve liderlik anlayışı metinlerde kendini gösteriyor.

Atatürk'ün savaş anılarının arasında bir er ile yaşadığı etkileyici anılar da dikkat çekici. Özellikle erin içinde bulunduğu çaresizliği ve Atatürk'ün ona gösterdiği anlayışı ve yardım elini vurgulayan bu anılar, insanın insana olan desteğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Atatürk'ün savaş dönemine ilişkin anılarının yanı sıra, kişisel düşüncelerini ve duygularını paylaştığı kısımlar da oldukça dokunaklı. Özellikle Mustafa Kemal'in kişisel özgürlüğünden mahrum bırakılmasının yarattığı üzüntüyü dile getirdiği bölüm, liderliğin zorluklarını ve insanın içsel dünyasını yansıtan önemli bir detay olarak karşımıza çıkıyor.

Atatürk'ün halkla kurduğu samimi ilişkilerin ve halkın ona duyduğu sevginin anlatıldığı anılar da oldukça etkileyici. Halkın sevgisiyle dolu anılar, Atatürk'ün liderliğinin halk nezdinde ne denli büyük bir değere sahip olduğunu gösteriyor.

Son olarak, Atatürk'ün genelgeyle devrim olamayacağını belirttiği kısımda da liderlik anlayışının kararlılığı ve devrimci ruhu açık bir şekilde hissediliyor. Atatürk'ün köklü değişikliklerin sadece kağıt üzerinde değil, halkın gerçek yaşamında da etki bırakması gerektiği vurgusu oldukça önemli bir mesaj veriyor.

Genel olarak, paylaştığınız Atatürk'ün savaş anıları metni, o dönemin ruhunu ve Atatürk'ün liderlik anlayışını çok güzel yansıtan dolu dolu bir içeriğe sahip. Bu anılar, Atatürk'ün büyük liderliğinin ve vatanseverliğinin izlerini sonraki nesillere taşıyan önemli belgeler arasında yer alıyor.
 
Geri
Üst