SoruCevap
Yeni Üye
- Katılım
- 17 Ocak 2024
- Mesajlar
- 350.999
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 17
- Puan
- 308
- Yaş
- 36
Anlatı türleri - Tanzimat döneminde şiir - Cumhuriyet döneminde şiir
En eski yazın türü ve anlatım yolu şiirdir. Yazının bulunuşundan önce şiir ağızdan ağıza dolaşan bir anlatım olmuştur. Şiirin uzun süre kullanılan tanımı” Ölçülü, uyaklı söz” olmuştur. Ancak giderek değişen şiir anlayışına göre, değişik şiir tanımlarıyla karşılaşıyoruz.
Genel tanımıyla yazın türü olarak şiir “Duygu, düşünce, gözlem, izlenim ve imgelerin genellikle ölçü, uyak, ses uyumu gibi ögelerden de yararlanılarak yoğun biçimde dile getirildiği sanatlı bir yazın türü” olarak tanımlanıyor. Anlatım yolu olarak da “Ölçülü, uyaklı, dizelerle yazılan ve bunlara uyum sağlayabilmek için sözcüklerin ve hecelerin özel bir biçimde sıralanmasına özen gösterilen bir anlatım yolu” tanımlaması yapılıyor.
Yahya Kemal Beyatlı, Cahit Sıtkı Tarancı, Nazım Hikmet RanGünümüzde ise ölçü ve uyak, şiiri şiir yapan temel öge sayılmayarak, öze önem veriliyor. Ayrıca, düzyazıyla yazılan şiirsel düzyazılar da yaygınlaşmıştır. Dünya yazınında olduğu gibi, Türk yazınında da şiirin çok eski bir geçmişi vardır. Şiirimiz, halk şiiri ve aydın kesimin şiiri olarak iki koldan gelişmiştir. Halk şiiri; halk arasında, halk arasından yetişmiş şairlerce söylenen ve halka seslenen şiirlerdir. Aydın kesimin şiiri divan şiiriyle başlamıştır. İki şiirde de ölçü ve uyak şiirde ahengi sağlayan en önemli ögeler olmuştur. Halk şiirinde ölçü, bir dizeyi oluşturan sözcüklerdeki hece sayısına dayalı hece ölçüsü; divan şiirinde ise Arap ve İran şiirinden gelen, sözcüklerdeki uzun ve kısa seslere göre düzenlenen aruz ölçüsüdür.
Tanzimat döneminde, Batıyla olan ilişkilerimizin kültür ve yazın alanına kayması sonucunda, Batılı şairlerden yapılan çevirilerle gerek biçim gerekse içerik bakımından şiirde değişiklik yapılabileceği düşüncesi uyanmıştır. Bu yeni şiir anlayışıyla, Tanzimat döneminde yeni nazım biçimleri kullanılmaya ve gerçekle, yaşamla, toplumla, insanla ilgili temalar ele alınmaya başlanmıştır. Şiirimizde nazım biçimi ve içerik bakımından en önemli yenileşme Servet-i Fünûn yazınında olmuştur.
Milli Edebiyat döneminde, yazında ulusal ve yerli kaynaklara yönelme, şiirde hece ölçüsüyle Türkçe kullanma gibi ilkelerin yaygınlaşması şiire yeni bir boyut kazandırmıştır. Cumhuriyet döneminde ise şiirimiz gerek işlenen temalar gerekse nazım biçiminde yapılan değişikliklerle büyük bir gelişme göstermiştir. 19. yüzyıl sonlarına değin şiir içeriği ve söylenişine göre lirik, pastoral, didaktik, epik, dramatik gibi gruplara bölünmekteydi. Günümüz şiirinde görülen değişme ve gelişme nedeniyle böyle bir gruplama yapılmamaktadır. Ancak, geçmişte bu türlerde, yazınımızda güzel örnekler verilmiştir.
Şimdi, bazı şiir türlerinin ana çizgileriyle tanımlarını yapıp, yazımızdaki önemli temsilcilerini tanıyalım:
Lirik şiir - İçli şiir
Yazımızda çok örnekleri olan bir şiir türüdür. Başlıca temaları aşk, ölüm, ayrılık acısı, özlem gibi bireysel veya toplumca yaşanan mutluluk ya da felaketlerin yarattığı ortak duygulardır.
Divan yazınında Fuzuli, Nedim, halk yazınında Yunus Emre, Karacaoğlan, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Cahit Sıtkı Tarancı gibi şairler, bu türün günümüzde de etkileyici olan güzel örneklerini vermişlerdir.
Pastoral Şiir - Kır Şiiri
Yunanistan’da doğup gelişen bir şiir türüdür. Kır yaşamına dayalı, doğa güzelliklerini, ormanı, yayla, dağ, köy ve çoban yaşayışını; bunlara karşı duyulan sevgiyi anlatan şiirlerdir. Yazınımızda bu şiir türünü başlatan Abdülhak Hâmit’tir. Daha sonra Kemalettin Kamu, Behçet Necatigil bu şiirin güzel etkileyici örneklerini veren şairler olmuştur.
Didaktik Şiir - Öğretici Şiir
Bu şiirler okuyucuya, bir düşünceyi açıklamak ya da belli bir konuda öğüt vermek, bilgi vermek amacıyla yazılır. Öğretici şiirler, yazınla ve şiirle yol gösterme, bilgi verme, eğitme gibi bir amaç güdüldüğü dönemlerde yazılmıştır.
Bu alanda elimizde olan yapıtların en eskisi, Yusuf Has-Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig adlı eserdir. 11. yüzyılda yazılmış olan eserde birey, toplum ve devlet yaşamının düzenlenmesiyle ilgili bilgiler verilmektedir. Âşık Paşa’nın tasavvuf öğretmek amacıyla yazdığı Garibname, Nabi’nin oğluna öğüt vermek amacıyla yazdığı ve Hayriye adı altında topladığı mesneviler bu türde ün kazanmış yapıtlardır. Tanzimat döneminde Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’i; Tevfik Fikret’in Şermin adı altında topladığı çocuk şiirleri; Haluk’un Defteri’nde bir araya getirdiği gençler için yazdığı şiirler; Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsü’nde ve Asım adlı yapıtları öğretici şiirler arasında ün kazananlardır.
Epik Şiir - Destansı Şiir
Savaş ve yiğitlik temalarını işleyen, uzun ve öykümsü şiirlere destansı şiirler denir. Bu iki tema dışında, bir ulusun yaşayışını yakından ilgilendiren büyük göçleri, salgınları, depremleri, ayaklanmaları, olağanüstü olayları tema olarak ele alan destanlar da vardır. Düzyazıyla da yazılabilen destanlar hem divan yazınında hem de halk yazınında kullanılmıştır.
Destan yazımı bakımından Türklerin zengin bir geçmişi vardır. Saka Destanı, Su Destanı, Kök Destanı, Uygur Destanı gibi destanlar, bu geçmişin güzel örnekleridir. İslamiyet’in kabulünden sonra Manas Destanı, Battal Gazi Destanı gibi yeni destanlar ortaya çıkmıştır. Günümüz yazınında, Kurtuluş Savaşı için yazılan destanlar dikkati çeker. Bu konuda en çok tanınanlar Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı, Ceyhun Atuf Kansu’nun Sakarya Meydan Savaşı ve Cahit Külebi’nin Atatürk Kurtuluş Savaşında adlı destanıdır.
alıntı
En eski yazın türü ve anlatım yolu şiirdir. Yazının bulunuşundan önce şiir ağızdan ağıza dolaşan bir anlatım olmuştur. Şiirin uzun süre kullanılan tanımı” Ölçülü, uyaklı söz” olmuştur. Ancak giderek değişen şiir anlayışına göre, değişik şiir tanımlarıyla karşılaşıyoruz.
Genel tanımıyla yazın türü olarak şiir “Duygu, düşünce, gözlem, izlenim ve imgelerin genellikle ölçü, uyak, ses uyumu gibi ögelerden de yararlanılarak yoğun biçimde dile getirildiği sanatlı bir yazın türü” olarak tanımlanıyor. Anlatım yolu olarak da “Ölçülü, uyaklı, dizelerle yazılan ve bunlara uyum sağlayabilmek için sözcüklerin ve hecelerin özel bir biçimde sıralanmasına özen gösterilen bir anlatım yolu” tanımlaması yapılıyor.
Yahya Kemal Beyatlı, Cahit Sıtkı Tarancı, Nazım Hikmet RanGünümüzde ise ölçü ve uyak, şiiri şiir yapan temel öge sayılmayarak, öze önem veriliyor. Ayrıca, düzyazıyla yazılan şiirsel düzyazılar da yaygınlaşmıştır. Dünya yazınında olduğu gibi, Türk yazınında da şiirin çok eski bir geçmişi vardır. Şiirimiz, halk şiiri ve aydın kesimin şiiri olarak iki koldan gelişmiştir. Halk şiiri; halk arasında, halk arasından yetişmiş şairlerce söylenen ve halka seslenen şiirlerdir. Aydın kesimin şiiri divan şiiriyle başlamıştır. İki şiirde de ölçü ve uyak şiirde ahengi sağlayan en önemli ögeler olmuştur. Halk şiirinde ölçü, bir dizeyi oluşturan sözcüklerdeki hece sayısına dayalı hece ölçüsü; divan şiirinde ise Arap ve İran şiirinden gelen, sözcüklerdeki uzun ve kısa seslere göre düzenlenen aruz ölçüsüdür.
Tanzimat döneminde, Batıyla olan ilişkilerimizin kültür ve yazın alanına kayması sonucunda, Batılı şairlerden yapılan çevirilerle gerek biçim gerekse içerik bakımından şiirde değişiklik yapılabileceği düşüncesi uyanmıştır. Bu yeni şiir anlayışıyla, Tanzimat döneminde yeni nazım biçimleri kullanılmaya ve gerçekle, yaşamla, toplumla, insanla ilgili temalar ele alınmaya başlanmıştır. Şiirimizde nazım biçimi ve içerik bakımından en önemli yenileşme Servet-i Fünûn yazınında olmuştur.
Milli Edebiyat döneminde, yazında ulusal ve yerli kaynaklara yönelme, şiirde hece ölçüsüyle Türkçe kullanma gibi ilkelerin yaygınlaşması şiire yeni bir boyut kazandırmıştır. Cumhuriyet döneminde ise şiirimiz gerek işlenen temalar gerekse nazım biçiminde yapılan değişikliklerle büyük bir gelişme göstermiştir. 19. yüzyıl sonlarına değin şiir içeriği ve söylenişine göre lirik, pastoral, didaktik, epik, dramatik gibi gruplara bölünmekteydi. Günümüz şiirinde görülen değişme ve gelişme nedeniyle böyle bir gruplama yapılmamaktadır. Ancak, geçmişte bu türlerde, yazınımızda güzel örnekler verilmiştir.
Şimdi, bazı şiir türlerinin ana çizgileriyle tanımlarını yapıp, yazımızdaki önemli temsilcilerini tanıyalım:
Lirik şiir - İçli şiir
Yazımızda çok örnekleri olan bir şiir türüdür. Başlıca temaları aşk, ölüm, ayrılık acısı, özlem gibi bireysel veya toplumca yaşanan mutluluk ya da felaketlerin yarattığı ortak duygulardır.
Divan yazınında Fuzuli, Nedim, halk yazınında Yunus Emre, Karacaoğlan, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Cahit Sıtkı Tarancı gibi şairler, bu türün günümüzde de etkileyici olan güzel örneklerini vermişlerdir.
Pastoral Şiir - Kır Şiiri
Yunanistan’da doğup gelişen bir şiir türüdür. Kır yaşamına dayalı, doğa güzelliklerini, ormanı, yayla, dağ, köy ve çoban yaşayışını; bunlara karşı duyulan sevgiyi anlatan şiirlerdir. Yazınımızda bu şiir türünü başlatan Abdülhak Hâmit’tir. Daha sonra Kemalettin Kamu, Behçet Necatigil bu şiirin güzel etkileyici örneklerini veren şairler olmuştur.
Didaktik Şiir - Öğretici Şiir
Bu şiirler okuyucuya, bir düşünceyi açıklamak ya da belli bir konuda öğüt vermek, bilgi vermek amacıyla yazılır. Öğretici şiirler, yazınla ve şiirle yol gösterme, bilgi verme, eğitme gibi bir amaç güdüldüğü dönemlerde yazılmıştır.
Bu alanda elimizde olan yapıtların en eskisi, Yusuf Has-Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig adlı eserdir. 11. yüzyılda yazılmış olan eserde birey, toplum ve devlet yaşamının düzenlenmesiyle ilgili bilgiler verilmektedir. Âşık Paşa’nın tasavvuf öğretmek amacıyla yazdığı Garibname, Nabi’nin oğluna öğüt vermek amacıyla yazdığı ve Hayriye adı altında topladığı mesneviler bu türde ün kazanmış yapıtlardır. Tanzimat döneminde Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’i; Tevfik Fikret’in Şermin adı altında topladığı çocuk şiirleri; Haluk’un Defteri’nde bir araya getirdiği gençler için yazdığı şiirler; Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsü’nde ve Asım adlı yapıtları öğretici şiirler arasında ün kazananlardır.
Epik Şiir - Destansı Şiir
Savaş ve yiğitlik temalarını işleyen, uzun ve öykümsü şiirlere destansı şiirler denir. Bu iki tema dışında, bir ulusun yaşayışını yakından ilgilendiren büyük göçleri, salgınları, depremleri, ayaklanmaları, olağanüstü olayları tema olarak ele alan destanlar da vardır. Düzyazıyla da yazılabilen destanlar hem divan yazınında hem de halk yazınında kullanılmıştır.
Destan yazımı bakımından Türklerin zengin bir geçmişi vardır. Saka Destanı, Su Destanı, Kök Destanı, Uygur Destanı gibi destanlar, bu geçmişin güzel örnekleridir. İslamiyet’in kabulünden sonra Manas Destanı, Battal Gazi Destanı gibi yeni destanlar ortaya çıkmıştır. Günümüz yazınında, Kurtuluş Savaşı için yazılan destanlar dikkati çeker. Bu konuda en çok tanınanlar Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı, Ceyhun Atuf Kansu’nun Sakarya Meydan Savaşı ve Cahit Külebi’nin Atatürk Kurtuluş Savaşında adlı destanıdır.
alıntı