HIZIR İNANCI VE HIDIRELLEZ
Hızır kelimesi bir isim değil bir lakaptır. bazı kaynaklarda el-Hadr, el-Hıdırolarak geçsede asıl doğrusu Hadır dır. bu sözcük Türklerde Hızır veya nadiren Hıdır, İranlılarda ise Khezr şeklinde kullanılmaktadır. El-Hadır kelimesi arapçada el-Ahdar(yeşil) anlamına gelmektedir. (Ocak, 1990:60-61)
Hızır halk inançlarında darda kalanların, başı sıkışanların yardımına koşan, insanlara bereket ve iyilik getiren ölümsüz bir nebi veya bir veli olarak betimlenir. (Barın,1995:22)
iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandırır bereket ve bolluğa kavuşturur. (Ocak, 1990:113)
halk inançlarında Hızır; boz atlı, yeşil giyisili, nur yüzlü, ak saçlı, ak sakallı, kırmızı çarılı bir derviş ve ya dilenci kılığındadır. (Barın, 1995:22) elinde baston olan sevimli bir ihtiyardır. (Erseven, 1995:18) veya elinde mızrak yada kamçı taşıyan bir süvaridir. (Ocak, 1990:117) her konu da herşeyi bilen biridir ve yeryüzünde Tanrı'nın bir vekilidir. (Zelyut, 1995:13) Hızır'ı bir veli yada melek olarak görenlerde vardır.(Ocak, 1990:65)
Hıdırellez kelimesinin Hızır veİlyas isimlerinin birleşmesinden dolayı Hızırve İlyas iki ayrı kişi olarak görülür. ancak Kuran'da İlyas iki kez ismen belirtilmesine rağmen, Hızır adından hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir. Arapçada ki İlyasGrekçede Eliyas, İbranice de Elijah, batı dillerinde Elie, Süryanicede ki İliya veya İlya'nın aynı kelimenin farklı imaları olduğu ve Tevrat'ta İlya ve Elişa'nın Kuran'dakine benzeyen hikayeleri göz önünde bulundurulduğunda(bkzOcak, 1990:80) aslında Hızır ve İlyas'ın aynı kişi olduğu zorunlu görünmektedir.tasavvufta ve halk inanışlarında Hızır'ın yanında İlyas'ın sönük kalması, Hızır ile ilgili çok sayıda söylence anlatılmasına karşın; İlyas hakkında bilinenlerin çok az olması, yine Hızır ismi ile anılan çok sayıda makama karşılık İlyas adında pek az makam bulunması bu iki şahsiyetin birbiri ile örtüşmesinden kaynaklanıyor gibi görünmektedir.
Alevi Bektaşi ve Nusayri inançlarında hz Ali ileHızır ve İlyaözdeşleştirilmektedir. Ali ile Muhammedin özdeşliğinden dolayı Muhammed te Hızır ve İlya olur.
kırkların cemine beraber gelen
server Muhammed'in bacını alan
sancağı çekip zülfikar çalan
yetiş Hızır nebi sen imdat eyle
(Barın,1995:21)
senin velayetin hürmetine de ey Aliey İlya
eyHasanve Hüseyin'in babası ey eba Turab
müşkillerimi çöz ey veliler velisi
ey harikuladelikler mazharı, ey Murtaza, ey Ali
(ocak, 1990:107)
pir sultanım bu bir sırdır
sırrını saklayan erdir
ay da sırdır gün de sırdır
Allah bir Muhammed Ali
(Öztelli, 1971:90)
bin bir adı vardır bir adı Hızır
her nerde çağırsam orada hazır
Ali padişahtır Muhammed vezir
bu fermanı yazan Alideğil mi
(Öztelli, 1971:94)
akan dört ırmağın gözün sorarsan
serçeşmeden gelir suyun durusu
Ali Muhammed'tir Muhammed Ali
ikisi bir elmanın yarısı
(Ergun, 1956:368)
Muhammed cisminde karar eyledik
Hak buyurdu Hak kelamın söyledik
indik aşkın deryasını boyladık
ikrar verdik şahı Merdan'a geldik
(Ergun, 1956:402)
Rah-ı şeriiatte buldum kemali
dört kapıdan girdim aslan misali
anda gördüm Muhammed'in cemali
araya araya buldum yaAli
(Ergun, 1956:402)
Hızır Ali sultan ya senden medet
kara donlu sultan vallahi ahad
cedd-i paki sülale-i Muhammed
pirim Hacı bektaş değil mi
(Ergun, 1956:402)
Hızır İlyas ile içti hayatı
Yezid'e zulfikar zehirden katı
yine pirden ola er kerameti
bir ismi Muhammed bir ismi Ali
(Öztelli, 1971:91)
Alisöyler Hızır yazar ayeti
elinde zülfikar zehirden katı
aşikare Ali'nin kerameti
birisi Muhammed birisi Ali
(Öztelli, 1971:92)
aslan olup yol üstünde oturan
Selman'a destinde nergis getiren
kendi cenazesin kendin götüren
Allah bir Muhammed Ali'dir Ali
(Öztelli,1971:93)
zulmet deryasını nur edip gelen
Hızır İlyas Şah-ı Merdan Ali'dir
garibin mazlumun halini bilen
Hızır İlyaz Şah-ı Merdan Ali'dir
(Zelyut, 1995:14)
Bektaşilikte 12 posttan mihmandar postunun Hızır'ı temsil ettiği(bkz. Erseven, 1995:19 Sertoğlu, 1969:255 Boratav, 1964:468) ileri sürülmektedir. misafir için Aleviler Ali derler.(Zelyut 1995:14) bunu da mihman Ali'dir sözüyle dile getirirler. Arap alevilerinde de misafir çok değerlidir ve misafire Aligözüyle bakılır.
Hızır'ın Hıristiyan inancında ki ismi St. Georges'dir ya da Aya Yorgi. bu isim halk arasında aziz Corc olarakta bilinir. (Ocak, 1990:138-139)Hızır ile aynı kişi olduğuna inanılan St Geoges, bazı müslüman velilerle de özdeşleştirilmiştir. St. Georges, Teselya'da torbalı sultan, Cafer baba, Mustafa baba ve Üsküp'te Karaca Ahmet Sultan ile özdeşleşmiştir. (Ocak, 1991:670)
HIZIR SÖYLENCELERİ
Hani Mûsâ beraberindeki gence şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım ya da uzun zaman gideceğim.”
Onlar iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.
Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi.
Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi.
Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.7
Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.
Adam şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.”
“İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”
Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi.
O da şöyle dedi: “O halde eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.”
Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi.
Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi.
Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.8
Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.
Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi.
Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme.9 Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi.10
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.
Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”11
“O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”
“Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”
“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”
Kehf(60-82)
dikkat çekici olan bu ayetler de Hızır ve ya başka bir isim geçmemesine rağmen 'kullardan bir kul' veya 'o kul' diye nitelendirilen kişinin bütün tefsir kitapları ve hadisler de Hızır olarak adlandırılmasıdır.
Hızır kelimesi bir isim değil bir lakaptır. bazı kaynaklarda el-Hadr, el-Hıdırolarak geçsede asıl doğrusu Hadır dır. bu sözcük Türklerde Hızır veya nadiren Hıdır, İranlılarda ise Khezr şeklinde kullanılmaktadır. El-Hadır kelimesi arapçada el-Ahdar(yeşil) anlamına gelmektedir. (Ocak, 1990:60-61)
Hızır halk inançlarında darda kalanların, başı sıkışanların yardımına koşan, insanlara bereket ve iyilik getiren ölümsüz bir nebi veya bir veli olarak betimlenir. (Barın,1995:22)
iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandırır bereket ve bolluğa kavuşturur. (Ocak, 1990:113)
halk inançlarında Hızır; boz atlı, yeşil giyisili, nur yüzlü, ak saçlı, ak sakallı, kırmızı çarılı bir derviş ve ya dilenci kılığındadır. (Barın, 1995:22) elinde baston olan sevimli bir ihtiyardır. (Erseven, 1995:18) veya elinde mızrak yada kamçı taşıyan bir süvaridir. (Ocak, 1990:117) her konu da herşeyi bilen biridir ve yeryüzünde Tanrı'nın bir vekilidir. (Zelyut, 1995:13) Hızır'ı bir veli yada melek olarak görenlerde vardır.(Ocak, 1990:65)
Hıdırellez kelimesinin Hızır veİlyas isimlerinin birleşmesinden dolayı Hızırve İlyas iki ayrı kişi olarak görülür. ancak Kuran'da İlyas iki kez ismen belirtilmesine rağmen, Hızır adından hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir. Arapçada ki İlyasGrekçede Eliyas, İbranice de Elijah, batı dillerinde Elie, Süryanicede ki İliya veya İlya'nın aynı kelimenin farklı imaları olduğu ve Tevrat'ta İlya ve Elişa'nın Kuran'dakine benzeyen hikayeleri göz önünde bulundurulduğunda(bkzOcak, 1990:80) aslında Hızır ve İlyas'ın aynı kişi olduğu zorunlu görünmektedir.tasavvufta ve halk inanışlarında Hızır'ın yanında İlyas'ın sönük kalması, Hızır ile ilgili çok sayıda söylence anlatılmasına karşın; İlyas hakkında bilinenlerin çok az olması, yine Hızır ismi ile anılan çok sayıda makama karşılık İlyas adında pek az makam bulunması bu iki şahsiyetin birbiri ile örtüşmesinden kaynaklanıyor gibi görünmektedir.
Alevi Bektaşi ve Nusayri inançlarında hz Ali ileHızır ve İlyaözdeşleştirilmektedir. Ali ile Muhammedin özdeşliğinden dolayı Muhammed te Hızır ve İlya olur.
kırkların cemine beraber gelen
server Muhammed'in bacını alan
sancağı çekip zülfikar çalan
yetiş Hızır nebi sen imdat eyle
(Barın,1995:21)
senin velayetin hürmetine de ey Aliey İlya
eyHasanve Hüseyin'in babası ey eba Turab
müşkillerimi çöz ey veliler velisi
ey harikuladelikler mazharı, ey Murtaza, ey Ali
(ocak, 1990:107)
pir sultanım bu bir sırdır
sırrını saklayan erdir
ay da sırdır gün de sırdır
Allah bir Muhammed Ali
(Öztelli, 1971:90)
bin bir adı vardır bir adı Hızır
her nerde çağırsam orada hazır
Ali padişahtır Muhammed vezir
bu fermanı yazan Alideğil mi
(Öztelli, 1971:94)
akan dört ırmağın gözün sorarsan
serçeşmeden gelir suyun durusu
Ali Muhammed'tir Muhammed Ali
ikisi bir elmanın yarısı
(Ergun, 1956:368)
Muhammed cisminde karar eyledik
Hak buyurdu Hak kelamın söyledik
indik aşkın deryasını boyladık
ikrar verdik şahı Merdan'a geldik
(Ergun, 1956:402)
Rah-ı şeriiatte buldum kemali
dört kapıdan girdim aslan misali
anda gördüm Muhammed'in cemali
araya araya buldum yaAli
(Ergun, 1956:402)
Hızır Ali sultan ya senden medet
kara donlu sultan vallahi ahad
cedd-i paki sülale-i Muhammed
pirim Hacı bektaş değil mi
(Ergun, 1956:402)
Hızır İlyas ile içti hayatı
Yezid'e zulfikar zehirden katı
yine pirden ola er kerameti
bir ismi Muhammed bir ismi Ali
(Öztelli, 1971:91)
Alisöyler Hızır yazar ayeti
elinde zülfikar zehirden katı
aşikare Ali'nin kerameti
birisi Muhammed birisi Ali
(Öztelli, 1971:92)
aslan olup yol üstünde oturan
Selman'a destinde nergis getiren
kendi cenazesin kendin götüren
Allah bir Muhammed Ali'dir Ali
(Öztelli,1971:93)
zulmet deryasını nur edip gelen
Hızır İlyas Şah-ı Merdan Ali'dir
garibin mazlumun halini bilen
Hızır İlyaz Şah-ı Merdan Ali'dir
(Zelyut, 1995:14)
Bektaşilikte 12 posttan mihmandar postunun Hızır'ı temsil ettiği(bkz. Erseven, 1995:19 Sertoğlu, 1969:255 Boratav, 1964:468) ileri sürülmektedir. misafir için Aleviler Ali derler.(Zelyut 1995:14) bunu da mihman Ali'dir sözüyle dile getirirler. Arap alevilerinde de misafir çok değerlidir ve misafire Aligözüyle bakılır.
Hızır'ın Hıristiyan inancında ki ismi St. Georges'dir ya da Aya Yorgi. bu isim halk arasında aziz Corc olarakta bilinir. (Ocak, 1990:138-139)Hızır ile aynı kişi olduğuna inanılan St Geoges, bazı müslüman velilerle de özdeşleştirilmiştir. St. Georges, Teselya'da torbalı sultan, Cafer baba, Mustafa baba ve Üsküp'te Karaca Ahmet Sultan ile özdeşleşmiştir. (Ocak, 1991:670)
HIZIR SÖYLENCELERİ
Hani Mûsâ beraberindeki gence şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım ya da uzun zaman gideceğim.”
Onlar iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.
Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi.
Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi.
Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.7
Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.
Adam şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.”
“İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”
Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi.
O da şöyle dedi: “O halde eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.”
Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi.
Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi.
Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.8
Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.
Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi.
Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme.9 Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi.10
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.
Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”11
“O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”
“Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”
“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”
Kehf(60-82)
dikkat çekici olan bu ayetler de Hızır ve ya başka bir isim geçmemesine rağmen 'kullardan bir kul' veya 'o kul' diye nitelendirilen kişinin bütün tefsir kitapları ve hadisler de Hızır olarak adlandırılmasıdır.