AdBlock kullandığınızı tespit ettik.

Bu sitenin devam edebilmesi için lütfen devre dışı bırakın.

Ahmet Haşim Bize Göre Kitabının Özeti

haberci

Yeni Üye
Katılım
4 Şubat 2025
Mesajlar
51.379
Tepkime puanı
1
Puan
1
Ahmet Haşim Bize Göre Kitap özeti
Bize Göre Kitap Özeti Ahmet Haşim
Ahmet haşim Bize Göre Özet
GARDEN BARDA KONUŞAN İKİ ADAM
Şu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak! Ne
derilerindeki beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık, insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık, insan dudağı kızıllığıdır Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar güzel değil! Kırmızı, sarı, yeşil, siyah boyalar, renksiz etleri, çipil gözleri, benzi atmış dudakları değişikliğe uğratarak, harap uzviyetlerden birer gençlik ve çekicilik mucizesi vücuda getirmiş Kim diyor ki bayan şu anda, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor? Ya badana örtüleri? Bunların altında gerçek çehreyi hiç görmek kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı?
Kadın ne yapardı bilmem Lakin boyalar olmasa bilmem fakat göz nasıl boyanırdı?
LEYLEK
Senelerden beri leylek görmüyordum Hatta bu kanatlı yaz seyyahlarının son senelerde İstanbul'a az rağbetleri herkesin dikkatini çekmişti Sonra öğrendik ancak Mısırlılar, bilmem ne sebepten nedeniyle bu saygı değer kuşları arsenikti yemlerle öldürüyorlarmış
Geçen gün sokakta, gölgeleri mor ve belirgin yapan bir Afrika güneşi aydınlığında yürürken, birden damlar tarafından gelen bir leylek gagası takırtısıyla durdum Senelerden beri hasret kaldığı dost sese kavuşan kulağım, âdeta mesut ağızların geniş tebessümüyle gerilmişti
Leylek, yaz mevsiminin kuşu değil, kanımca yazdır Kırmızı gagasının takırtısı, ses hâline gelmiş bir sıcak temmuzdur Bir baca üstünden ufka çizilen bir leylek şekli, muhayyileye neler hatırlatmaz: Maviliği içi bayıltan baki, derin gökyüzü Yeşil bir vadide gizlenmiş minareli, küçük, beyaz bir kent Yarasaların uçuştuğu, kavak ağaçlarının hafif hafif sallandığı yeşil bir akşam Sıcak bir Asya gecesi: Damların bağlı duvarlarına dayanarak, çaktırmadan konuşan ve doğacak bakır bir ayı bekleyen siyah zülüflü, kırmızı dudaklı, altın ve mercan gerdanlıklı kadınlarAlçak bir gece semasına serpilmiş büyük yıldızlar Bütün bu yıldızların içinde bir leyleğin düşünen gagası
Muhakkak, leylek, ressam ve şairi birtakım girift ve mevzun hayallere ziyafet etmek üzere yaratılmış bir kuştur İşte onun içindir oysa maddeye tapan Mısır köylüsü, kendisine yaramayacak değin hoş olan bu hayvanı öldürmek cesaretini kendinde buluyor
SİNEMA
Anlamsız vaktim oldukça sinemaya giderim Yumuşak bir karanlığa gömülmüş, makinenin hışırtısını dinleyerek, vücudumun yok, ruhumun bir çetin yol üzerinde ara verme verdiğini hissederim Karanlık, ölümün bir parçasıdır, onun için dinlendiricidir Büyük dinlenme, bir karanlık denizine dalıp yeniden ışığa kavuşmamaktan başka nedir?
Sinemanın diğer bir fazileti de olgun yaşın, kafatası içinde, bir deste deve dikeni gibi sert duran acıtıcı mantığı yerine, çocuk safdilliğini ve kolayca aldanış kabiliyetini koymasıdır Rüya alemi üzerine açılmış sihirli bir pencereyi hatırlatan beyaz perdede koşuşan, döğüşen, düşen, kalkan şu ahmak kişilerin antipatik tuhaflıklarından veyahut kovboy süvariliklerinden veya şaşılacak kadar güzel hırsızlık vak'alarmdan, diğer türlü lezzet almak kabil olur muydu? İnsan saflığıyla beslenen sinema edebiyatı, demin kıymetsiz yazarın işidir Resmi, beyaz perde üstünde kımıldayan şu maskara ile kirpiğin her teli bir ok gibi dikilmiş hoş kadının gözünden, damla damla akan sahte gözyaşları, zevkini ve aklıselimini şapka ve bastonuyla birlikte vestiyere bırakmayan adamı, teessürden yok, ama can sıkıntısından ağlatabilir
Sinema, böyle yormayan günahsız bir göz eğlencesi kaldıkça, bitap başın munis bir sığınağıdır Her zevkini kaybetmiş ruhu, çocukluk tazeliğine kavuşturan bu karanlıkta, kolay musiki, tatlı bir ninni vazifesini görür Ben, en güzel ve en huzur veren uykularımı sinemanın, ipek yastıklar gibi başın arkasına yığılan yumuşak karanlığına borçluyum
KENT HARİCİ
Üç dört seneden beri uzaktan çiftliğinde, anlar, inekler, keçiler ve tavuklardan müteşekkil dost bir hayvan çemberi ortasında yaşamış zeki bir dostumu ziyarete gittim
Şehirden adamakıllı uzaklaşan bu dostu, ilk bakışta, tanımak müşkül oldu: Saçları kaba bir gelişme ile başını sarmış, rengi bakır kırmızılığı almış, dişleri uzamış, lehçesinde çetin sesler belirmişti Alnında ne hüzünden, ne neşeden eser kalmamıştı Tabiat, dostumu kendine benzetmiş ve onu bir kaya parçasına döndürmüştü
Tabiatın insana yapacağı en büyük iyilik, kesin olmama değil ancak vücudu böyle haşin bir zırh ve içindeki ruhu da böyle bir çelik külçesi hâline getirmektir Şehirlerin sarı derisini kırların kızıl derisine değişmedikçe güneşin ve toprağın kardeşi elde etmek kabil mi?
Derler ancak: Aynı ağaçların, aynı tepelerin ve benzer göklerin baki bir tekrarından diğer bir şey olmayan kır aleminin saadetleri, sırf şairane bir icat eseridir Fiilen, yaşamak hünerindeki aczi yüzünden, şehirde mesut olamayan şair, Oktruva sınırı haricen bir cennet var olabileceğini zannetmiş ve başkalarını da buna inandırmak için asırlardan beri manzum sözün tavsiye kudretinden yardım dilemiştir Bu itibarla şairin kırı, olsa olsa basit süt, ekmek, peynir ve bal temin eden bir çiftlik olabilir
Ama kır, hakiki kır, sert toprakla sert insanın boğuştuğu bir âlemdir *
 
Ahmet Haşim'in "Bize Göre" adlı eserindeki metin kesitlerinden alınmış birkaç parçayı görmekteyiz.

- İlk bölümde kadınların dış görünüşleri ve doğanın güzelliği üzerine detaylı bir betimleme yapılmış. Kadınların makyaj ve boyalar sayesinde nasıl daha genç ve çekici göründüklerine ve doğanın sunduğu güzelliklerin onlardan daha güzel olmadığına vurgu yapılıyor. Kadınların gerçek yüzlerinin makyaj altında neye benzediği üzerinde düşünceler sunulmuş.

- İkinci bölümde leyleklerin eski zamanlardaki popülerliğinden ve Mısır'da arsenikle öldürülmesinden bahsediliyor. Yazarın uzun zaman sonra bir leylek görmesi üzerine duyduğu hisler ve leyleklerle ilgili hayal gücü ile bezenmiş betimlemeler bulunmakta.

- Üçüncü bölümde sinemanın anlamı ve etkileri ele alınıyor. Özellikle yazarın sinemaya duyduğu ilgi ve sinemanın ruhunu dinlendirmesinden bahsediliyor. Sinema sayesinde insanın içindeki çocuksu düşünceleri ve saf duyguları tetikleyip dinlendirdiği ifade ediliyor.

- Son bölümde ise şehirden uzaklaşıp doğada yaşam süren bir dostun ziyareti anlatılıyor. Doğanın insanı nasıl değiştirebileceğine ve şehir hayatının getirdiği yabancılaşmaya vurgu yapılıyor. Doğanın insanı nasıl daha sert ve dayanıklı hale getirdiği üzerinde düşünceler sunulmuş. Şairin kır hayatına olan özlemi ve kır hayatının güzellikleri üzerine de bahsediliyor.

Bu özetler eserindeki çeşitli temaları ve detayları gözler önüne sermektedir. Ahmet Haşim'in eserindeki derin düşünceler, betimlemeler ve ayrıntılı gözlemler okuyucuları düşünmeye ve hissetmeye yönlendirmektedir.
 
Geri
Üst