ABDULHAKÎM ARVASÎ
Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mutehassısı, son asır alim ve velilerinden 1865 (H1281)'te Van vilayetinin Başkale kasabasında doğdu 1943 (H1362)'de Ankara'da vefat etti Kabri, Ankara yakınındaki Bağlum kasabasındadır
İmamı Ali Rıza bin MUsa Kazım soyundan olup seyyiddir Hazreti Ali'ye kadar butun babaları alim ve veli idi Bircoğu zamanının kutbu, devrinin en buyuk evliyası ve rehberiydi Babası Seyyid Mustafa, Seyyid Tahai Hakkari'nin oğlu Seyyid Ubeydullah'ın halifesiydi Gorduğu kimsenin hangi namazı kılmadığını, Allahu tealanın ihsanı ile yuzunden anlardı Dinin emir ve yasaklarına bağlılıkta fevkalade titiz, din bilgilerini yaymada gayretli ve cok comertti Alimlere, bilhassa on yedinci asırda Hindistan'ın Siyalkut şehrinde İslam alemini her yonuyle ışıklandırmış olan Abdulhakim SiyalkUti hazretlerine pekcok muhabbeti vardı Bir oğlu olursa ona Abdulhakim ismini verecekti Seyyid Mustafa Efendinin bir oğlu olduğu gece, Abdulkadir Geylani hazretlerinin torunlarından buyuk alim Seyyid Taha hazretlerinin kucuk biraderi Abdulhakim Efendi kendisinde misafirdi SeyyidMustafa Efendinin icindeki dileğine bu ilahi hikmet de eklenince, doğan oğluna Abdulhakim ismini verdi
Seyyid Abdulhakim Arvasi ilk bilgileri babasının yanında oğrendi Sonra Başkale'de ibtidai ve ruştiye mekteplerini bitirdi ve o zaman ilim ve irfan merkezi olan Irak'ın ceşitli şehirlerinde, Mukus kazasında yuksek alimlerden, Arap ve Fars dili ve edebiyatı, mantık, munazara, kelam, ilahi ve tabii hikmet, fen ve matematik, tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf dersleri aldı Nehri'de gorduğu bir ruya uzerine tahsiline daha buyuk ehemmiyet verdi Bu ruyayı şoyle anlatmaktadır:
Nehri isimli kasabada din ve fen ilimleri uzerine tahsil goruyordum Ramazan ayını ailemle birlikte gecirmek uzere memleketime dondum Henuz ilk mektep kitaplarını tahsil ettiğim zamanlardı Ramazan ayının on beşinci Salı gecesi, ruyada Allah'ın ResUlunu gordum Yuce bir taht uzerinde risalet makamında oturmuşlardı O'nun heybet ve celali karşısında dehşete duşmuş, yere bakarken, arkamdan bir kimse yavaş yavaş sağ tarafıma yanaştı Goz ucuyla kendisine baktım Kısaya yakın orta boylu, top sakallı, aydınlık alınlı bir zat Bu zat sağ kulağıma işitilmeyecek kadar hafif bir sesle, fıkıh ilminin hayz meselelerinden bir sual sordu: Hayz zamanında bir kadının, camiye girmesi uygun değilken, iki kapılı bir caminin bir kapısından girip obur kapısından cıkmakta şer'an serbest midir?Allah ResUlunun heybetlerinden buzulmuştum Suali tekrar sormaması icin gayet yavaşca ve alcak bir sesle; Dinin sahibi hazırdır, buradadırdiye cevap verdim Maksadım, şeriat sahibinin huzUrunda kimsenin din meselelerine el atamayacağını anlatmaktı ResUlullah efendimiz, ses işitilemeyecek bir mesafede bulunmalarına rağmen cevabımı duydular Durmadan; Cevap veriniz!diye ust uste iki defa emir buyurdular
Ertesi gun, oğle namazı vaktinde pederimin camiye geliş yolları uzerinde durdum Kendilerine bir şeyi arzedeceğimi hissederek yanıma geldiler Ruyamı anlattım Yuzlerine buyuk bir sevinc dalgası yayılırken; Seni mujdelerim! Alemin Fahri seni mezun ve din bilgilerini tebliğe memur buyurdular İnşaallah alim olursun! Butun gucunle calışdiyerek ruyamı tabir etti Babama; Kainatın efendisi huzUrunda, bunca din meselesi dururken bana hayz bahsinden sual acılmasının ve cevabının tarafımdan verilmesi hakkındaki ResUlullah'ın emrinin hikmeti nedir?diye sordum şu cevabı verdi:
Hayz, fıkıh bilgilerinin en zoru olduğu icin boyle bir sual, senin ileride din ilimleri bakımından cok yukseleceğine işarettir
Bu ruyadan sonra, on sene muddetle, Cuma gecelerinden başka hic bir geceyi yorgan altında gecirdiğimi hatırlamıyorum Sabahlara kadar dersle uğraşıp insanlık icabı uykuyu kitap uzerinde gecirdim İnsan gucunun ustunde denilebilecek bir gayret ve istekle calıştım
Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mutehassısı, son asır alim ve velilerinden 1865 (H1281)'te Van vilayetinin Başkale kasabasında doğdu 1943 (H1362)'de Ankara'da vefat etti Kabri, Ankara yakınındaki Bağlum kasabasındadır
İmamı Ali Rıza bin MUsa Kazım soyundan olup seyyiddir Hazreti Ali'ye kadar butun babaları alim ve veli idi Bircoğu zamanının kutbu, devrinin en buyuk evliyası ve rehberiydi Babası Seyyid Mustafa, Seyyid Tahai Hakkari'nin oğlu Seyyid Ubeydullah'ın halifesiydi Gorduğu kimsenin hangi namazı kılmadığını, Allahu tealanın ihsanı ile yuzunden anlardı Dinin emir ve yasaklarına bağlılıkta fevkalade titiz, din bilgilerini yaymada gayretli ve cok comertti Alimlere, bilhassa on yedinci asırda Hindistan'ın Siyalkut şehrinde İslam alemini her yonuyle ışıklandırmış olan Abdulhakim SiyalkUti hazretlerine pekcok muhabbeti vardı Bir oğlu olursa ona Abdulhakim ismini verecekti Seyyid Mustafa Efendinin bir oğlu olduğu gece, Abdulkadir Geylani hazretlerinin torunlarından buyuk alim Seyyid Taha hazretlerinin kucuk biraderi Abdulhakim Efendi kendisinde misafirdi SeyyidMustafa Efendinin icindeki dileğine bu ilahi hikmet de eklenince, doğan oğluna Abdulhakim ismini verdi
Seyyid Abdulhakim Arvasi ilk bilgileri babasının yanında oğrendi Sonra Başkale'de ibtidai ve ruştiye mekteplerini bitirdi ve o zaman ilim ve irfan merkezi olan Irak'ın ceşitli şehirlerinde, Mukus kazasında yuksek alimlerden, Arap ve Fars dili ve edebiyatı, mantık, munazara, kelam, ilahi ve tabii hikmet, fen ve matematik, tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf dersleri aldı Nehri'de gorduğu bir ruya uzerine tahsiline daha buyuk ehemmiyet verdi Bu ruyayı şoyle anlatmaktadır:
Nehri isimli kasabada din ve fen ilimleri uzerine tahsil goruyordum Ramazan ayını ailemle birlikte gecirmek uzere memleketime dondum Henuz ilk mektep kitaplarını tahsil ettiğim zamanlardı Ramazan ayının on beşinci Salı gecesi, ruyada Allah'ın ResUlunu gordum Yuce bir taht uzerinde risalet makamında oturmuşlardı O'nun heybet ve celali karşısında dehşete duşmuş, yere bakarken, arkamdan bir kimse yavaş yavaş sağ tarafıma yanaştı Goz ucuyla kendisine baktım Kısaya yakın orta boylu, top sakallı, aydınlık alınlı bir zat Bu zat sağ kulağıma işitilmeyecek kadar hafif bir sesle, fıkıh ilminin hayz meselelerinden bir sual sordu: Hayz zamanında bir kadının, camiye girmesi uygun değilken, iki kapılı bir caminin bir kapısından girip obur kapısından cıkmakta şer'an serbest midir?Allah ResUlunun heybetlerinden buzulmuştum Suali tekrar sormaması icin gayet yavaşca ve alcak bir sesle; Dinin sahibi hazırdır, buradadırdiye cevap verdim Maksadım, şeriat sahibinin huzUrunda kimsenin din meselelerine el atamayacağını anlatmaktı ResUlullah efendimiz, ses işitilemeyecek bir mesafede bulunmalarına rağmen cevabımı duydular Durmadan; Cevap veriniz!diye ust uste iki defa emir buyurdular
Ertesi gun, oğle namazı vaktinde pederimin camiye geliş yolları uzerinde durdum Kendilerine bir şeyi arzedeceğimi hissederek yanıma geldiler Ruyamı anlattım Yuzlerine buyuk bir sevinc dalgası yayılırken; Seni mujdelerim! Alemin Fahri seni mezun ve din bilgilerini tebliğe memur buyurdular İnşaallah alim olursun! Butun gucunle calışdiyerek ruyamı tabir etti Babama; Kainatın efendisi huzUrunda, bunca din meselesi dururken bana hayz bahsinden sual acılmasının ve cevabının tarafımdan verilmesi hakkındaki ResUlullah'ın emrinin hikmeti nedir?diye sordum şu cevabı verdi:
Hayz, fıkıh bilgilerinin en zoru olduğu icin boyle bir sual, senin ileride din ilimleri bakımından cok yukseleceğine işarettir
Bu ruyadan sonra, on sene muddetle, Cuma gecelerinden başka hic bir geceyi yorgan altında gecirdiğimi hatırlamıyorum Sabahlara kadar dersle uğraşıp insanlık icabı uykuyu kitap uzerinde gecirdim İnsan gucunun ustunde denilebilecek bir gayret ve istekle calıştım