A Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
350.999
Çözümler
1
Tepkime puanı
17
Puan
308
Yaş
36
A Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

ABÂ: Bazı dervişlerin ve ilmiye mensuplarının giydikleri yünden yapılmış bir giysi.

ÂBÂ VÜ ECDAD: Babalar, dedeler, atalar.

ABD: Kul, köle, mahlûk. Tasavvufta kâmil müslüman.

ABD-İ MEMLUK: Kul, köle.

ABES: Boş, saçma.

ÂB-I HAYAT: Hayat suyu, içene ebedî hayat veren efsanevî su.

ÂBİR-İ SEBÎL: Yolda giden yolcu.

ACÂİB VE GARÂİB: Anlaşılmaz ve tuhaf.

ACÂİB-İ DEKÂİK: Anlaşılmaz hileler, ince oyunlar.

A’CEMÎ: Arap olmayan.

ACÎB: Şaşılacak ve hayret edilecek şey.

ACÛZ: Âcizler, beceriksizler, yaşlı kadın.

ACZ-I BEŞERÎ: İnsanın acizliği, güçsüzlüğü.

ACZ-I KÜLLÎ: Tam güçsüzlük.

A’DÂ: 1. Adüvv’ün çoğulu. Düşmanlar. 2. Pek zâlim, pek gaddar.

A’DÂD: Adedin çoğulu. Sayılar.

ÂDÂT-I CARİYE: Kullanılan âdetler, yaşayan sosyal kurallar.

ADÂVET: Düşmanlık, husumet.

ADEM: Yokluk.

ADEM-İ KÜLLÎ: Tam yokluk.

ADEM-İ MÜSÂVÂT: Eşitsizlik.

ADEMÎ: Yokluğa ait.

ÂDET-İ CÂHİLİYYE: İslâm’dan önceki putperestlik ve müşriklik devrine ait âdet.

ÂDETULLAH: Allah’ın kâinatta câri olan usûl ve kanunu, sünneti.

ÂDİL: Adalet sahibi, doğru adaletli.

ADÎL: Benzer, eş, akran.

ADL: Adalet, çok adaletli.

ÂFÂK: Ufukun çoğulu. Ufuk, yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak daire. Âfak, ufuklar, dış âlemler.

ÂFÂKÎ: Havâî, herhangi bir dayanağı olmayan şey. Mekke’ye mikat sınırları dışından gelenler.

ÂFÂT: Âfetin çoğulu, musibetler, büyük felaketler.

ÂFÎF: İffetli, namuslu, terbiyeli, haramdan sakınan, nezih.

AFV Ü GUFRÂN: Bağışlama ve yarlığama.

AFV: Affetme, suçu bağışlama.

ÂGÂH: Uyanık, basiretli haberdar.

AĞNAM: Ganemin çoğulu. Davarlar, koyunlar, keçiler.

AĞNİYÂ: Ganînin çoğulu. Zenginler.

AĞRAZ: Maksatlar, arzular, amaçlar.

AĞRAZ-I DÜNYEVİYYE: Dünyevî maksatlar, dünyevî niyetler, amaçlar.

AĞRÂZ-I FÂSİDE: Bozuk maksatlar, bozguncu niyetler.


AĞRAZ-I NEFSÂNİYYE: Nefsanî maksatlar, nefsî arzular.

AĞRAZ-I ŞAHSİYYE: Şahsî maksatlar, ferdî niyetler.

ÂĞÛŞ: Kucak, sığınılacak yer.

AĞYÂR: Başkaları, düşmanlar, yabancılar.

ÂHAD HABER: Bir kişi tarafından rivayet edilen hadis veya rivayetler.

ÂHÂD: Ehad’in çoğulu. Birler, birden dokuza kadar olan sayılar.

ÂHAR: Başkası, diğeri, yabancı.

AHBÂR: Haberin çoğulu. Haberler.

AHBÂR-I SADIKA: Doğru haberler.

AHD U EMÂN: And ve emniyet, korkusuzluk, güvenlik.

AHD U MÎSÂK: Yemin ve anlaşma, kesin söz.

AHD: 1. Söz verme. 2. Yemin, and. 3. Devir, zaman, gün.

AHD-İ HARİCÎ: Daha önceden ismi bilinen kişilere veya şeylere işaret eden Lâm-ı tarif.

ÂHENG: Uygunluk ve düzen.

AHFÂ: Çok gizli, en gizli.

AHFÂD: "Hafîd"in çoğulu. Torunlar.

AHİD: (Bak: AHD).

ÂHİR ZAMAN PEYGAMBERİ: Son zaman Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.).

ÂHİR ZAMAN: Son zaman, dünyamızın son çağı.

AHİZ: (Bak: AHZ) .

AHKÂM: Hükümler, kanunlar.

AHKÂM-I AMELİYYE: Tatbikata ait hükümler, uygulanan kurallar.

AHKÂM-I EZELİYYE: Ezelî hükümler, başlangıcı bilinmeyen hükümler.


AHKÂM-I FER’İYYE: Asla ait olmayan, ikinci derecedeki hükümler.

AHKÂM-I ULUHİYYET: Allahlık hükümleri, ilâhlık hükümleri.

AHKÂM-I UMÛMİYYE: Umûmî hükümler.

AHKEMU’L-HÂKİMİN: Hükümdarların hükümdarı, hâkimlerin hâkimi olan Allah.

AHLÂK-I ZEMÎME: Kötü huylar, çirkin davranışlar.

AHLÂM: "Hulm"ün çoğulu, karışık rüyalar.

AHRÂR: Hürler, esir ve köle olmayanlar.

AHSEN: "Husn"den. En güzel, pek güzel, daha güzel.

AHSEN-İ TAKVÎM: En güzel ve en iyi kıvamda en güzel biçimde.

AHSENÜ’L-KASAS: 1. Kıssaların, hikâyelerin en güzeli. 2. Yusuf Sûresi.

AHZ: 1. Alma, tutma, kabzetme, 2. Kabul etme. 3. Tessellüm. 4. Sorgulama.

AKABE: 1. Sarp ve çıkılması zor yokuş, bâdire. 2. Tehlike. 3. Tehlikeli geçit. 4. Bugün Ürdün sınırları içinde bulunan bir şehir.


AKÂİD: Akîdeler, inançlar, dinin itikadî hükümleri.

AKAR: Gelir, gelir getiren gayr-ı menkuller.

AKD: 1. Anlaşma, sözleşme. 2. Bağlama, düğümleme.

ÂKIBET: Nihayet, sonuç.

ÂKIDEYN: Anlaşma veya sözleşme.

ÂKIL BÂLİĞ: Ergenlik, olgunluk çağına gelen.

ÂKILÂNE: Akıllıca.

AKÎDE: İtikad, iman.

ÂKİF: 1. İbadette devamlı olan kimse. 2. Sebat eden.

AKİKA: Yeni doğan çocuk için Allah’a şükür maksadıyla kesilen kurban.

AKÎM: 1. Beyhude, boş yere. 2. Kısır erkek veya kadın.

AKL-I SELÎM: Doğru düşünen, doğru anlayan, doğru karar veren akıl.

AKLÎ: Akla ait, akla uygun.

AKRÂN: Birbirine benzeyenler, em-sâl, yaşıt, denk.

AKRİBA: Akraba, aralarında soy veya sihriyetçe yakınlık olanlar.

AKSÂ: En uzak, en son.

AKSÜ’L-AMEL: Tepki, istenilen şeyin zıddının hâsıl olması.

AKTAR: Baharatçı.

AKTÂR: Kuturlar, çaplar, dairenin merkezinden geçen hatlar, bölgeler, taraflar. Her taraf.

AKVÂ ve AHZAR: Daha kuvvetli ve daha açık.

AKVÂ: Daha kuvvetli, en kuvvetli.

AKVÂL: Kavlin çoğulu. Kaviller, sözler.

AKVÂM: Kavimler, milletler.

AKVÂM-I SÂİRE: Diğer kavimler.

A’LÂ: En yüce.

ALADDERECÂT: Derecelere göre.

ALÂK SÛRESİ: Kur’ân-ı Kerim’in 96. sûresi.

ALAKA: Alakdan yapışkan sıvı, embriyo.

ÂLÂM: Elemler, kederler, acılar.

ALÂMET: İşaret, nişan.

ALÂMET-İ FARİKA: Bir şeyi diğerinden ayırıcı işaret. Belirgin özellik.

ÂLÂT: Âletler, vasıtalar.

ÂLÂT-I CİSMANİYYE: Maddî âletler.

A’LÂ-YI İLLİYYÎN: Cennette en yüksek derece, olgun kişilerin Allah katındaki dereceleri.

ALE’L-HUSÛS: Hususiyetle, özellikle.

ALE’L-USÛL: Usûl üzere. Usûle göre, usulen.

ÂLEM: Kâinat, dünya.

ALEMDÂR: Bayraktar, sancaktar.

ÂLEM-İ CİSMANİYYE: Maddî âlem, kâinat, dünya.

ÂLEM-İ EŞBÂH: "Şebah"tan: 1. Cisimler âlemi, varlıklar âlemi. 2. Hayaller âlemi."Şibh ve şebih"den: Misaller âlemi.

ÂLEM-İ KABİR: Kabir âlemi.

ALESSEVİYYE: Aynı seviyede, eşit olarak.

ÂL-İ FİRAVUN: Firavun ailesi. Firavun soyu.

ÂLİŞÂN: Şan ve şerefi yüksek olan.

ALİYYU’L-A’LÂ: Pek iyi. Fevkalâ-de.

ALLAH BES BÂKÎ HEVES: Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir.

ALLÂME: Bilginlerin en bilgilisi.

ALLÂMÜ’L-GUYÛB: Esmâ-i Hüs-nâ’dan biri, bütün gizlileri bilen Allah.

ÂMÂ: Kör.

AMDEN: Kasten, bile bile, isteyerek.

AMELDE İ’TİDÂL: Amelde aşırılıktan uzak, dengeli.

AMEL-İ SALİH: Allah’ın rızasına uygun olan her iş.

AMELİKA: Eskiden Sîna yarımadasında yaşamış olan bir kavim.

AMÎK: Derin. Bahr-i amîk: Derin deniz. Fikr-i amîk: Derin düşünce.


ÂMİL: 1. Sebep. 2. İş yapan. 3. Zekat toplayan memur.

ÂMM: Umumî, genel.

AMR: Bir erkek ismi.

AMÛD: Direkler, sütunlar.

ANÂSIR-I MUHTELİFE: Çeşitli unsurlar.

ANKA-YI MUĞRİB: İsmi var, cismi yok. Ankâ kuşu.

ANVETEN: Cebren, kahren, zorla, sıkıntı ile.

ANYEDİN: Elden.

ÂRÂBÎ: Bedevî. Çölde yaşayan köylü.

A’RÂF: Cennetle cehennem arasında bulunan bir yer.

ARAFAT: Mekke’ye 12 mil yani takriben 20 km. uzaktaki bir yer. Hacca gidenler Zilhicce’nin 9. günü buraya gelerek bir müddet vakfe yaparlar.

ARASAT: Mahşer yeri, haşir ve neşir meydanı.

ARAZ: 1. İşaret, alâmet. 2. Tesadüf. 3. Kaza, felaket. 4. Kendi kendine vücut bulmayıp başka bir cevherle meydana gelen hal ve keyfiyet.

AREFE: Kurban bayramından bir önceki gün.

ARIZÎ: Sonradan hasıl olan şey. Geçici.

ÂRÎ: Temiz, hür, uzak.

ÂRİF: Anlayışlı, bilgili.

ARŞ: 1. Taht. 2. Dokuzuncu gök. 3. Çardak. 4. Cenab-ı Hakk’ın kudret ve azametinin tecelli ettiği yer.

ARZ: yeryüzü, dünya, genişlik.

ARZ-I MUKADDES: Kutsal ülke. Kudüs, Filistin.

ASÂ: Değnek, sopa, baston.

ASABÂT: 1. Baba tarafından olan akrabalar. 2. Şer’an miras alamayan akrabalar.

ASABE: Baba tarafından akraba olanlar.

ASAHH-I RİVÂYET: En doğru olan rivayet.

ÂSÂR: Eserler.

ÂSÂR-I ATÎKA: Eski eserler.

ASÂ-YI MÛSÂ: Hz. Musa’nın sopası.

ASGARİ: En az, en küçük.

ASHAB: Hz. Peygamber’i mümin olarak gören ve o iman üzere ölen kimseler.

ASHÂB-I KEHF: Mağara arkadaşları. Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler.

ASHAB-I MEŞ’EME: Uğursuz, şerli kişiler, kötüler.

ASHAB-I MEYMENE: Uğurlu kişiler, iyi kimseler.

ASHAB-I YEMİN: Uğurlu, meymenetli kimseler.

ÂSIF: Şiddetli rüzgar, fırtına.

ÂSİ: İsyan eden.

ÂSİM: Günah işleyen, günahkâr.

ASNÂM: "Sanem"in çoğulu. Putlar.

ASR: 1. İkindi namazı. 2. İkindi vakti. 3. Yüzyıl, çağ.

AŞR: Kur’ân-ı Kerim’den on âyet miktarı okunan kısım.

ATÂ: İhsan, lütuf, bağışlama.

ATALET: Tembellik, hareketsizlik.

ATF-I BEYAN: Kapalı bir sözü, açıklayan cümle.

ATIF (ATF): 1. Eğme, meyletme, 2. Bağlama.

ÂTİH: Bunak.

ATİYYE: Hediyye, ihsan, bahşiş.

ATTAR: (Bak: AKTAR) .

AVÂLÎ: Yüceler, büyükler. Medine etrafındaki semtler.

AVAM: 1. Halk. 2. Soylu veya bilgin olmayanlar.

AVÂMİL: 1. Âmiller, sebepler. 2. Arap nahvine ait ve bu isimdeki kitap.

A’YÂN: 1. İleri gelenler. 2 Gözdeler.

A’YÂN-I SABİTE: Allah’ın ilminde varlıkların değişmez suretleri, öz mahiyetleri.

ÂYÂT: Âyetler.

ÂYÂT-I BEYYİNAT: Açık seçik âyetler.

ÂYÂT-I TEKVİNİYYE VE TEŞRİİYYE: Yaratılışa ve şeriata ait âyetler.

AYIN: Arap alfabesinin 21. harfi. Ebced hesabında sayı değeri 70′dir.


ÂYİN: 1. Tören, âdet. 2. Dinî bazı gösteriler. Mevlevî âyini gibi.

AYN: 1. Göz, 2. Pınar. 3. Eşyanın hakikatı.

AYNE’L-YAKÎN: Müşahede ve keşif ile hâsıl olan ilim.

A’ZÂ: Uzuvlar, organlar, üyeler.

AZÂB: 1. Büyük sıkıntı, şiddetli elem. 2. Dünyada işlenen günahlara karşı ahirette çekilecek ceza.

AZÂB-I NÂR: Cehennem azabı.

ÂZÂDE: Serbest, hür, kayıtlardan kurtulmuş.

AZ’AF-I MUZÂAF: Kat, kat, pekçok.

AZAMET: Büyüklük, kibirlilik.

AZDÂD (EZDÂD): Zıd olan şeyler.

AZHAR: En açık: .

AZÎMÜ’Ş-ŞÂN: Şânı büyük.

AZÎZ: 1. Allah’ın isimlerinden biri. Değerli. 2. Ermiş, velî.
 
Geri
Üst